25 Kasım 2010 Perşembe

Bu Gençlerin Önü Açık

Bir 'Ne iş olsa yaparım abi' tadındaki yönetim kurulu toplantısının daha ardından, açıklığa kavuşturulan konuları sizlerle paylaşmaktan kıvanç duyarım. Daha rahat okunabilmesi adına konuları başlıklandırmaya gayret ettim. Gerçekten çok çalışıyoruz.


Eğitim/Sertifikasyon/Üyelik

1) 27 Kasım Cumartesi günü Manolya Çalışır, Emrah Dirmit ve Anıl Alkan'dan oluşan bir grup mağarasever AKUT ile görüşmeye gidip, bazı yararlı konular hakkında bilgi toplayarak ilerleyen günlerde duyurusunu yapacaktır.

2) Önümüzdeki haftanın ilk etkinliği olarak, 29 Kasım Pazartesi günü yapılacak olan toplantıda 'Planet Earth Caves' kurtarma videosunun topluca izlenmesi planlanmaktadır. Oley.

3) Şuanda tarihini net olarak hatırlayamamakla birlikte, Tahsin Pehlivan tarafından 'Isı Transferi' konusu topluluk üyelerine aktarılacaktır.

4) 'Mağara Biyolojisi' hakkında Emrah Özel tarafından bir eğitim verilmesi ile ilgili girişimler, Anıl Göksel Öser tarafından gerçekleştirilecektir. Şimdiden teşekkür ederiz.

5) Ocak ayında Kızılay tarafından düzenlenecek olan ilk yardım eğitiminin tarihi netleştirildikten sonra duyurusu yapılacak, sertifika almaya istekli bir takım klup üyelerinin kimler olduğu teker teker bulunacaktır. Kişi sayısının netleştirilmesinin ardından Kızılay ile konu hakkındaki iletişimler Turgay Baş tarafından sağlanacaktır.

Faaliyet / Raporlandırma / Sempozyum

6) 11/12 Aralık 2010 tarihlerinde Tulumtaş (Tuluntaş mı Tulumtaş mı allahaşkına biri bana söylesin) mağarasına Temel Mağaracılık ve Fotoğrafçılık Eğitimi için bir faaliyet düzenlenecektir.

7) 10-13 ya da 17-20 Aralık 2010 tarihlerinde HÜMAK-ASPEG ve ANADOSK tarafından ortaklaşa bir kurtarma eğitimi gerçekleştirilecektir. Eğitimin Eskişehir-Mayıslar mağarasına düzenlenmesi planlanmaktadır. Faaliyete HÜMAK'tan belirli sayıda kişiden oluşturulacak bir ekip katılacaktır.


8) Bilindiği gibi, 18-20 Mart 2011 tarihinde İTÜ tarafından 5. Ulusal Speleoloji Sempozyumu gerçekleştirilecektir. Sevgili Emrah Dirmit başkan, sempozyum için hem HÜMAK, hem de kişisel katılımı adına hazırlayacak olduğu 3 olası bildiri konusu belirlemiştir. Adı geçen konular şu şekilde başlıklanabilir:

a) Mağara jeolojisi ve hidrojeolojisi hakkında bir sözel bildiri
b) Mağara koruma ile ilgili bir sözel bildiri
c) Gerekli görüşmelerin yapılmasının ardından uygun bulunması durumunda hocamız Temuçin Aygen'in mağaracılık faaliyet fotoğraflarının sempozyumda sergilenmesi (ki bence de harika fikir, umarım olur)


9) Toroslar Araştırma Faaliyeti için MAD ile yapılması gereken görüşme İrem Yalçın ve Anıl Göksel Öser arkadaşlarımız tarafından gerçekleştirilecektir. Kendilerine kolay gelsin diyoruz.


10) Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilmiş olan araştırma faaliyeti sonucunda çıkarılan Honaz Mağarası'nın haritası Emrah Dirmit ve Emre Cem Emiroğlu tarafından çizilerek web sitemize konacaktır.

11) Güz döneminin sonuna kadar elde bulunan tüm rapor ve haritaların derlenerek yayına hazır hale getirilmesi planlanmaktadır.


Malzeme & Ekonomik Bir Şeyler

12) Elimizde var olan topluluk parasının değerlendirilmesi için maliye sorumlumuz Cem Emiroğlu ve malzeme sorumlumuz Anıl Alkan çeşitli girişimlerde bulunacaktır. Bunların akıllıca girişimler olmasını umuyoruz.


13) Emrah Dirmit, efsane haline gelmiş mağara tulumlarımızın diktirilmesi için ilgili görüşmeleri yapacaktır. Anıl & Anıl logo tasarımları üzerine kafa patlatacaktır. Alevli bişeyler bekliyoruz artık.


14) Fotoğrafçılık eğitimi için gerekli olan tripod alımı tarafımdan gerçekleştirilecektir, artık üzülmeyiniz vay efendim tripodumuz yok diye.


15) Klup için gerekli ve eksik olan baret, hazne ve lazermetre gibi malzemelerin araştırılması ve temini, malzeme sorumlumuz Anıl Alkan tarafından gerçekleştirilecektir. Bauhaus'a falan gitmiş dün anlattı baya, işi biliyor.

Gördüğünüz gibi son derece alengirli işler çeviriyoruz, umarız hepsi gerçekleşir. Ne demişler, HÜMAK demek, HÜMAK demektir. Herkese sevgiler, saygılar.



23 Kasım 2010 Salı

RAPOR - Safranbolu/Mencilis EYLÜL 2010

Eylül 2010'da 7 kişilik küçük bir ekiple gidip çok keyif aldığımız Mencilis Mağarası faaliyetinin raporu hazırlanmış ve sitede paylaşılmıştır. Rapora sitenin Belgeler/Raporlar kısmından yada aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir.
Raporu hazırlayan Aycan İrican, Anıl Alkan ve Serra Örsten'e teşekkürler.


Safranbolu / Mencilis Mağarası RAPOR




22 Kasım 2010 Pazartesi

Faaliyetleri Değerlendiriyoruz

Herkese tekrar merhaba değerli mağarakıymetibilenler,

Toplantımızın amacı bayram tatili süresince gerçekleşen biri eğitim, biri araştırma olmak üzere iki faaliyeti değerlendirmek. Öncelikle Sofular faaliyetini değerlendireceğiz.

17:30 Herkes Emrah ve Cem'e çok çok teşekkür ediyor bu keyifli faaliyet için.

17:45 Herkes bu atraksiyonlu mağarada atlattığı badireleri anlatıyor bir bir.

17:58 Herkes bi eğlenmiş bi eğlenmiş. Mağarada yaşanan ufak tefek kazalar var, onun dışında herşey iyi, güzel.

18:00 sucuk, sosis, kestane, baklava, işkembe bi de diğer yemekler. ne ala.

18:02 ''iptekinin ne düşündüğünü bilmelisin'' by Tahsin

18:03 ''zamanında bu mağarada Tarık beni hop hop zıplattı'' by Tahsin

18:16 15 dakikadır bir kafa feneri geyiğidir gidiyor. Karar verildi. Mağaraya getirilecekler: 1-Kıyafet 2-Fener

Murat: Ben elime alıyorum, sorun olmuyor.
Turgay: Bende de.

18:20 Cem: 'Amar gölü biliyormuş ama bana söylemedi'

18:22 Emrah: 'Ne ayaksın sen olm?'
Dilenci Ferdi: 'Tripod'.

18:25 Emrah: 'Yorulunca bana su attılar'

18:35 aniden bir grup insan toplantıdan kaçtı :)

18:50 sofular faaliyetini yeterince değerlendirdik, değerlendirmeler ayrıca paylaşırız. Şimdi ara vakti. sigaralar yansın.

19:02 ısparta-Antalya bölgesine yapılan araştırma faaliyetinin değerlendirmesi için toplantıya 10-12 kişiyle devam ediyoruz. Diğerleri kaçtı valla. Bir o kadar daha adam vardı.

19:05 16 kasım saat 06:00'da kiralanan araçla yola çıkılmış. Emrah, Cem, Ferdi. Cücüyü de antalyadan alacaklar.

19:06 ''mağaranın ağzına doğru gösterir misiniz?'' by emrah

19:08 ferdi'nin bursadan getirdiği tatlı çıktı meydana

kekovadaki mağara maalesef daha önceden DEUMAK tarafından araştırılmış. Seranın yanında kamp atmanın keyfi çıkarılmış. Yine de mağaraya girilmiş, kurbağalar yılanlar vahşi hayvanlar gırla. ne işi var olum onların mağarada.

19:15 kekovadaki mağarada iş bitince ıspartaya doğru devam edilmiş. gece köprülü kanyonda kamp atılmış.

19:18 köylüler mağarada ateş yakmış, her yer duman. ilerlemek mümkün değil. dön geri geri. bekleyip ertesi sabah girmek lazım.

19:23 emrahla cücü honaz mağarasındalar. cem ve ferdi dışarıda bekliyor en geç 15:30'da mağaradan çıkacaklar diye. oysa her ikisinde de saat yok. bravo.

19:28 cem ve ferdi saat 17:00 civarında cücüyle emrahı kurtarmaya mağara girer.

19:30 ferdi cücüyle emrahı kurtaramamış olmanın derin üzüntüsünü yaşamış, o kadar söylenmiş ki cücü kendini suçlu hissetmiş ölmedim diye.

19:40 toplantı bitiyor gibi

19:45 sanki bitti gibi.

19:46 tamam bitti artık

RAPOR-Eskişehir/Mayıslar Mağarası-MART 2010

geçen seneden kalma bir faaliyet raporu.. aylar öncesinden yazılmıştı da düzenlenmesi için nedense uzun uzun beklendi..

darısı bu kadar geç olmamakla birlikte diğer faaliyetlerin raporlarına..


RAPOR Eskişehir/Mayıslar Mağarası MART 2010




21 Kasım 2010 Pazar

Mağaracıya tatil demek mağara demektir


HÜMAK

Not: Uzun bir yazıdır, haberiniz ola :)

Her tatili dört gözle beklerim tatilin başında ya da sonunda mağaraya gitme umudum olur. Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde uzun bir ramazan bayramı tatilini geride bıraktık. Tati boyunca neredeyse mağaraya doydum diyebilirim. Bir süre sanırım mağaraya girmeyi düşünmeyeceğim :). HÜMAK olarak önce 12-15 kasımda Zonguldak sofular mağarasına eğitim faaliyeti düzenledik ve ardından 16-20 kasımda Antalya ve Isparta’ya araştırma gezisi düzenledik. Bu iki etkinlikte de bulunmak benim için büyük bir şans ve deneyim oldu çok eğlendim.

Zonguldak sofular mağarası ilk girdiğim mağaradan biriydi ve methini baya önceden bizim kulübün dinazorları tarafından işitmiştim. Merakta etmiyor değildim oraya gidilmesi bile aniden gelişti. Neyse efenim, bu faaliyetin sorumluluğu Cem ve benim omuzlarıma bir hafta öncesinden binmişti. Çalıştık çabaladık güzel, ilginç ve akıllarda kalması açısından baya düşünüp taşındık. Daha önceden yapmadığımız ilginç şeyler olmalıydı. Bunların başında her gece ateş başında kestane, son gece eğlencesinden sonra içilen işkembe çorbası (şanslı azınlık içebildi bu çorbayı) ve bayram öncesi yapılan bir tepsi baklava faaliyetin tam anlamıyla son noktası olmuştu. Eminim hepsi Hümak ailesinin damağında farklı bir tat bırakmıştır.

Gelelim sofular mağarasına 3 ekip olarak mağaraya girildi. Her ekip girip çıktıktan sonra biraz yorgunluk biraz sevinç karma karışık duygular içindeydi. Bana kalırsa sofular mağarası tam bir oyun gibiydi. 3 canın var hiç birine kıyamıyorsun ama gittiğimiz yollar zorlu. 1. Aşama Önce çatlağı geç ve ilk merdivene doğru yollan. 2. Aşama merdiveni çık ve büyük salona gitmek için yine bir merdivenden in. İnmeler çıkmalar hiç eksik olmadı, baya efor harcayan bir mağaraydı yeni arkadaşlarımız yoruldu yorulduğu için kamp boyu uyudu. 3. Aşama mağarada gölü bul ve gölün gerisindeki prensesi kurtar oldu ama bir türlü göl bulunamadı prenseste kurtarılamadı. Bir daha ki faaliyete kurtarılacak. Fazladan hala enerjim var diyenler için ise mağaranın 4. Aşaması fosil kol bulunuyordu ıslak kaygan inmeli çıkmalı bir kol. Yürümekte bile zorluk çekiliyor. Herkes mağaradan çıktığında 3 canının hepsine de sahip olmasına sahipti ama kimisi sağını solu çizmiş kimisi dizini sakatlamış kimisi de yorgunluktan solmuştu. Mağara biraları, sıcak kamp yemekleri önlerine gelince neşelenmiş mağarada olup bitenler ortaya dökülmüştü.

15 kasım pazartesi akşam saat 10 gibi Ankara’ya döndük. Ha şunuda değinmeden geçemeyeceğim dönüş yolunda uğranılan damak tadı denilen yerde yenilen kebab ve çorba beni iki gün tok tuttu. Nasıl bir lezzettir kardeşim baya iyi oldu açıkmış midelerimizi şenlendirdi.

Benim için daha faaliyetler silsilesi yeni başlıyordu. Daha sofular arabasından inmeden bir diğer araç ile görüşüyor aracı alacağım yeri kararlaştırdım araç sahibi ile. Beytepe kampüsteyim arabaya bindim indim bir şeyler oldu ve ben kendimi aştinin önünde Anümab’lı arkadaşlarla aştinin önünde buldum. Alper abi ben ‘’sırt çantamı okulda unutmuşum’’ dedi ve bir şakınlık bende peydah oldu nasıl koca çanta unutulur bilemedim, neyse sorgulamadan atladık kiralanan araca doğru beytepeye yollandık. Beytepe malzemeler indirilmişti. Cem gidilecek faaliyet için hazırlık yapıyordu ona da yardım ettik malzemeleri yükledik arabaya. Arabada Tahsin, Aycan, Alper, Cem hep beraber doluştuk ve önce Tahsin ve Aycan’ı sonrada Cem’i ve en son olarak Alper’i evine bıraktım ve benim eve girişim gece yarısı 01 buldu.

Dinlendim dedikten sora 02 de cem’i almaya gittim yazık adamım uyumamak için alar kurmuş beni bekliyordu. Onu aldım ve Eryaman’a ferdiyi almaya gittik. Yorgunluk gözlerimizden akıyordu, sabah 6 da yola çıkalım biraz uyuyalım dedik.

16 kasım bayram sabahı saat 06.00 kimse yok yollarda, yolda olanlarında kurban ya da camiye gitme telaşı mevcut idi. Bizde mağaraya gidelim diye yollara tekrar düştük. Ahmet sücüllü namı değer cücü bizi Antalyalarda beklemekte idi. Dağları tepeleri aştık en sonunda saat 13.00 gibi antalyaya düştük. Sücü tabi erken geldiği için Konyaaltı plajını gezmiş hafif bir ter atmıştı. Atladık arabaya tekrar koyulduk yola kemer, kumluca, Finike, Demre derken akşam saat 8 gibi çevreli köyüne vardık. Yol bilmeyiz iz bilmeyiz gelmişiz uzak yoldan. Köy kahvesi en güzel yerdir bilgi almak için indim ve köy kahvesinde meraklı gözlerle bize bakan insanlar bulunmaktaydı. Birden kahvenin önünde 3 kişi ortururken oldular mı meraklı bir kalabalık. Çevreden gelen kedi çıyırtılarına dayanamayan ferdi ‘’ mart mı geldi nedir kardeşim gibi’’ bir soru attı ortaya. Ben ve diğer ekip üyelerinin şakınlığına bakan köylüler normal heral de deyip pek aldırış etmediler. Metin abi ve kardeşi bize düdenin yerini gösterdiler ve çevreye bakınırken Deümak’lı arkadaşlar mağarayı çoktan araştırdıklarını orada öğrendik ve bu varan 1 oldu :). Neyse efenim gelmeden bilemezsin, girmeden göremezsin felsefesine uyarak mağaraya giriş işini ertesi sabaha bıraktık. Kampı uygun bir yere attık ve dinlenmeye çekildik.

17 kasım sabah 9, çevremizde seralar mevcut bayramlaştığımız insanlar seralardan kırmızı biber, elma ellerinde olan mahsullerden bize de ikram ettiler. Pek misafir perver Çevreli köyü sakinleri. Saat 11 gibi Hazırlandık gerekli ekipmanı alınca mağaraya doğru ilerledik. Cem önden gidip mağarayı döşeyecek ben arkasından sonra cücü ve ferdi gelecek diye konuştuk ama öle olmadı. Benim karnım bir garip, midem dönüyor başım ağrıyor tam mağaraya girecekken kötü oldum ve mağaraya girmekten vaz geçtim ve ferdinin yardımları ile çadırıma kadar getirildim dinlemek için. Birkaç saat uyuduktan sonra kendimin de iyi olduğunu anlayınca bende yardım için ekibin yanına mağaraya girmek için hazırlandım. Mağaranın ağzına varınca bizimkilerin çıkmış olduğunu gördüm. Yanlarına gidince mağaranın pek güzel olmadığını içinde bir yılan ölüsü ve canlı yılan ve kurbağaların bulunduğunu öğrendim. 40 m lik bir inişten sonra 50 m yatay bir şekilde devam ettiği ve çatlakla sonladığını söylediler. Hemen düşünüp taşındıktan sonra geçen yazın araştırdığımız Honaz mağarasına gidelim dedim ve ikinci planı yürürlüğe soktuk.



Saat 18 kamp toplandı karnımızda aç, köy kahvesine uğrayalım dedik bir çay içelim yola devam ederiz diye düşünüyorduk. Çay içerken cücü nerden bulduysa bir simit ile içeri girdi ve talihimiz bu noktada döndü simit’i 4 parçaya bölerek çayın yanına katık yapıyorduk ki bunu gören Metin abi gelin bizde karnınızı doyurun diyince gözlerimiz ışıldadı. Misafirperver çevreli köyü bir kez daha gönlümüzü kazandı. Afiyetle lezzetli yemekleri yedikten sonra saat 8 de mağara için gene yollara düştük.
Çaltepe köyüne Honaz mağarasına gitmek için Antalya’dan Manavgat istikametine giderken köprülü kanyon, beşkonak sapağından saptık ve virajlı bol yokuşlu yollar başladı saat gece yarısın çoktan geçmiş araç içinde bir sessizlik bürümüştü. Köprülü kanyonda geceyi geçirmek için kamp attık mağaraya’da yakındı burası. Saat 2 gibi herkes dinlenmeye çekilmişti.




18 kasım sabah saat 8 kahvaltımızı nehir kenarında keyifle yaptıktan sonra çaltepe köyüne doğru yola çıktık. Saat 11 gibi mağaranın bulunuduğu yere vardık hazırlıkları tamamlayıp mağaraya girecek ve haritalama yapacaktık ama olmadı. Mağaranın ağzına giderken yolda gördüğümüz insanlar mağaranın içine aydınlatmak için ateş yaktıklarını dikkatli olmamızı söylediler. Çok garipsedik ve mağaranın ağzına varınca keskin bir is kokusu etrafı sarıyordu. Bakalım içerde ne olmuş diye mağaraya girdik, keşke girmez olaydık göz gözü görmüyor dumandan dolayı, nefes alması çok zor. Yapılması gerekeni yaptık ve hemen geri döndük. Dumanın dağılmasını beklemekten başka çaremiz kalmadı buda varan 2 oldu :).



Çaltepe köyünde Araştırma gezisinde bize gösteren Ramazan amcanın yanına gidelim dedik belki karnımızıda doyururuz düşüncesi bizi sarmıştı. Neyse gittik Ramazan amca hacca gittiğinden görüşemedik ama kızı beni tanıdı ve buyur etti. Sofra hazırlayıp yemeklerimizi bir güzel yedik herkesle hoş beş sohbet ettik. Mağarada ateş yakmalarını anlattık. Yatmak için kampa geri döndük. Havada pek soğukmuş hemen kamp ateşini yakıp sıcak bir çay keyfi ve kestane pişirip enerjimizi topladıktan sonra yattık uyuduk.

19 kasım Cücü ve Ben dün bıraktığımız mağaraya ölçüm için girdik. Temsili bir kurtarma saati verdik kampta kalan arkadaşlara ve yolumuzu tuttuk. Mağaraya girdiğimizde duman gitmiş görüş mesafesi iyiydi. Hızlıca mağaranın sonuna doğru ilerlemeye başladık gölleri geçtik, salonlara girdik mağara umduğumdan büyük çıktı ve en sonunda sonuna ulaştık. Artık ölçme işine gelmişti sıra çıkardık klinometreyi, pusulayı çektik metreyi karış karış ölçtük mağarayı. Tabi zaman o kadar hızlı ilerlemiş ki kampta kalan ferdi ve cem meraklanmışlar haklı olarak. Cem ve Ferdi mağaraya girdiklerinde bizi işimize konsantre bir şekilde görünce sevindiler ama yüreklerini sıkmıştık bir kere. İyi olduğumuzu mağaranın uzun olduğunu anlatamadık bir süre, baya meraklanmış ve endişelenmişler. Ferdi, cücüyü yanına alarak mağaradan çıkıp kampa gittiler. Bana da mağaranın son kısımlarında Cem yardım etti. Saat akşam 7 de mağaradan çıktık. Islanmış, açıkmış ve üşümüştüm ama mağarayı haritalayıp kampa varınca tüm yorgunluğum gitti. Cem ve Ferdinin yaptığı yemekleri yiyip biraz dinlendik.




Sıra geldi ankaraya dönüşe konuştuk Ferdi yarın ki ablasının nişanına yetişmek için nerden geçeceğiz bilet bulabilecekmiyim telaşı içerisinde. Yola koyulduk Yeşilbağ köyü, kesme, derken Isparta yoluna düştük. Telefonlar çekmeye başlayınca Ferdi ve ablası arasındaki diyalogda artmaya başladı. Netten otobüs biletlerine bakmalar, Isparta da bursa ya 00.00 da otobüs var denildi. Acaba yetişirmiyiz yetişemezmiyiz endişesi hepimizi sardı. Kesmede arabaya mazot koydurmak için benzinliği açtırdık. Ispartaya kaç saatte gideriz dedik adamlar iki saat söyleyince,saate baktım saat tam 22.05 di yetişmemiz biraz şans olur diye düşündüm. Yoların durumunu biliyordum nede olsa ama bir tarafta da ferdi ve ablasının mesut günü vardı. Neyse karamsar olmadan bastık gaza geçtik köyleri,virajları gece karanlığında. Havada dolunay yolumuzu aydınlatıyordu. Eğridir gölünün kenarından geçerken hala yetişip yetişmeme durumunu düşünüyorduk. Yetşirse ucucuna olacak, ya da ucucuna kaçıracaktık. Isparta tabelası, otogar tabelası tam 10 dk vardı. Saat 23.53 de otogara girdik ve ferdi biletini alınca ve otobüsüne binince derin bir oh çektik yetiştirmiştik.

Ferdiyi otobüsüne bindirmenin mutluluğu ile karnımızı doyurduk ve bizde yola koyulduk ama hepimiz yorgun ve uykuluydu. Cem arkada yayılarak uyudu. Kah cücü kah ben abrayı kullandık ta ki benim uykum gelene kadar. Uykum geldi bilemediğimiz bir yerde çektik arabayı bir saat uyuduk. Sonra cücü arabayı ankaraya kadar getirdi sağolsun.

20 Kasım ankaraya saat 8 de geldik beytepeye malzemeleri indirdik ve cemi evine bırakıp bende eve gittim. Yorucu ve bir o kadar eğlenceli bayram faaliyeti sorunsuz bir şekilde sona erdi. Bahtsız mağaracılarmıydık yoksa şanslı azınlık mı kararı siz verin :)

16 Kasım 2010 Salı

Sofular Şeysi

Cuma günü saat 17.00'da yer bilimleri binasının arka kapısında buluşulmak üzere sözleşilmişti. Ben de hesaplarıma göre tam olarak o saatte, işlerimi halletmiş bir şekilde orada hazır olacaktım. Yani bu cuma sabahki plandı. Ama günün ilerleyen saatlerinde Anıl'ın gün gibi bir fikirle parlamasıyla işler değişti. Sonra bir daha değişti. Derken, Anümab ekibini saymazsak saat 17.30u bile geçmişken en son gelenler bizlerdik. Anıl daha ilk andan gazdı; yer bilimlerine yaklaşırken arabada müziği Pentagram'a çevirdi, sesi ve camları sonuna kadar açtı ve ''Mağaraya gidiyoruz laaaaaaaaaaaaaannnnnnn!!!!!'' naralarıyla buluşma yerine hızlı bir giriş yaptı. Gecikme için özür diliyoruz =)

Gidiş yolunda yine bol bol tuvalet, yemek ve sigara molası, yol şaşırmalar, Umut'a cin biber, karanfil falan bilimum acı şeyler yedirerek sınırlarını zorlamalar derken gece saatlerinde kamp alanına ulaştık. Ferdi'nin Hümak Mağara'ya online olarak yolladığı iletilerden aldığım saate göre saat 02.08'de kamp kurulmuş ve sabah ilk olarak çıkacak döşemeci ekip(Turgay, Emrah, Ferdi) yatmış.

Sabah en son ''Hacım saat 7 olmuş, hadi gidelim.'' sesleri eşliğinde yola çıktıkları duyulmuş çadırlardan, döşeme ekibinin. Çadırdan çıkanların sayısı arttı sonra. Yemekhaneden alınan bayatayazmış(!) ekmekler, nerden çıktığını anlamadığım ızgara telinde ısıtıldı ateşte, eritme peynir, kaşar, tereyağı, bal, reçel ve lokella eşliğinde kahvaltı yapıldı (bi tek zeytin eksikti). Sürekli sıkıntı çıkaran, tekrar tekrar açılıp kontrol edilen karpit haznelerinin de işi bittikten sonra (Biz Cem'le birlikte 5 defa falan açmışızdır benimkini) artık yola çıkabilirdi ilk ekip. Mağaranın yolunun da bir tuhaf olduğu bilindiğinden hayli kalabalık bir ekiple yola koyulduk. Son bir tuvalet ve sigara faslının ardından ilk ekip olarak 13.30'da girdik mağaraya - Aycan, Cem, Ahmet, Elvan, Alper, Musa ve ben - .

Önce aşağı inen parça parça taş yığınında kaydık, sonra guano yığınında kaydık, sonra dapdar bir yarıktan geçtik, sonra çatlaktan geçtik, sonra merdivenden çıktık...... Bunları yapıyoruz yapmasına da, hani yataydı kardeşim bu mağara?! İlk 2 saatten sonra rahatça dolanılabilecek bir galeriye çıkma ümidim de puf olup gitti zaten. Dizliğin şart olduğu ve ipini çekince şişen, sağlam bir malzemeden yapılan popoluğun üretilmesi fikirleri havada dolaştı.
İnişlerin yarım kazıkla yapılmasına karar verildi. Bu espriyi bir kez daha yaparsak Cem'in bu sefer dal parçası yerine direk bir ıslak odunla kafama saldıracağından emin olsam da her inişin başrolünde yarım kazık- Cem vardı :D
Elvan'ı ısıtmak için mütemadiyen penguencilik oynadık ve saatlerce sırtta taşıdığımız bot da sadece popoyu soğuk zeminden korumaya yaradı. Mağaraya yiyecek taşımak konusunda sanırız biraz abartılı davranmışız ama 7 kişi, hiç de acıkmadık. Geçilen her level'da bir sohbet, bir muhabbet, bir şamatadır aldı başını gitti. Fırsat buldukça fotoğraf çekildi. Musa'ya aluminyum çubuğu tutarken kendisinin saklanması gerektiği öğretildi. 'Mağaranın çıkışını bulamayan zor durumdaki mağaracılar' temalı videolar içinse Aycan'ı bekliyoruz. Galeride Cem, Aycan ve Alper, gölün yerini yarım saat kadar aradıktan sonra -Ahmet'in yeri zaten biliyor olduğu gerçeğini es geçerek hikayeye devam ediyorum - bir de bot şişirmekle vs enerjimizi harcamamayı mantıklı bulup en sonunda dönüşe geçmeye karar verdik.
Önümüze nerde ne çıkacağını artık bildiğimiz ve olaya alıştığımız için dönüş, tahminimizden daha çabuk oldu. Çok kişinin haznesinde son zamanlarda sıkıntılar çıkmaya başlamışken benim kullandığım Anümab haznesinin mantığını Alper'in desteğiyle son iki saatte çözmemizle, Aycan'ın sürekli dalga geçtiği 'mum ışığıyla dolaşmam' haline bir son verdim. Çıkışa 1 saat kadar bir zaman kalmışken mutlak karanlığımızı yaptık. Ve uzun süre kimse ışığını açmamışken, sanırım bu karanlığın gerçekten mutlak olmasını istedik hepimiz. Çıkışa çok az kalmış ve babalardan tutunarak sağdaki boşluktan kaçınmaya çalışırken az daha babalara geliyor olduğumu da belirtmek isterim. Ölüyordum bre korkudan. Aycan ve Ahmet de muhtemelen 'Aha sıçtık! Kesin burda kaldık', diye düşünüyorlardı. Neyse ki Aycan'ın eli, bir basamak olarak işlev görebiliyor =)
Gece 12'de çıkarız demiştik kamptakilere. Ve saat tam 00.00'ken - oha! dakikliğe gel - kendimizi gecenin ılık havasına ve yıldızlı gökyüzüne bıraktık. Ne yalan söyleyim; mağaradan çıkana kadar çay, kahve, sıcak çikolata ve bilimum sıcak şeyler içmeyi hayal ederken artık hiç de öyle sıcak şeyler istemiyorduk.
Hava güzeldi ve 'Olum hadi kaptırıp gidelim de mağara biramızı içelim!' diye hırlamaya başladık. Yani tam hırlamaya başladık ki yukarlardan sesler duyduk. Emrah, 'Orda kalın!' diye sesleniyordu bize. 'Yahu ne durması?, diyoruz. Yorulduk, biramızı içmek istiyoruz.' Ama Emrah, orda beklememiz konusunda çok ısrarlı. 'Olum bira mı getiriyolar acaba?' diyoruz. Ama yok yahu, uğraşmazlar onun için. Diyorduk kiiiiiiiiii, Ferdi'nin taşıdığı poşet içinde gerçekten mağaranın ağzına kadar üşenmeyip getirilmiş biralar!!!!!!! Gelen ekiple biraz sohbet, biraz muhabbet, sigara içmece, kıyafet ve malzeme değiştirmeden sonra ikinci ekibi de mağaraya yolladık - Tahsin, Derya, Serra, Aliş, Anıl ve Umut - .

Bizim ekip için; Aycan the örümcek adam ve yönetmen, Amar the yaralı diz ve goygoycu, Cem the yarım-kazık ve gönüllerin öncüsü, Elvan the üşüyen srtci, Alper the fotoğrafçı, Musa the nerede duracağını bilemeyen magnezyum çıbıkçı ve Başak the yamuk karpit haznesi.

Kampa döndüğümüzde, Turgay ve Manolya'nın bizi iki kap sıcak yemekle beklediğini gördük. Hepimizin karnını doyurdular, biraz sohbet ettik, sonra da yorgunluktan bayıldık. Sabaha karşı, uyku arası bir tuvalet molası için dışarı çıkan Amar'ın apar topar çadıra geri girmesi ve ''Ateş başında 11 tane köpek var lan! Talan etmişler her şeyi!'' şaşkınlığına yarım yamalak bir tepki verdikten sonra geri uyumuşum. Bir iki saat sonra uyanıp çadırdan çıktığımızda -ben yatmadan önce etraf ne haldeydi pek emin değilim ama - sahiden o talan halini görmüş olduk. Etrafta avare avare dolanırken sabah 10 gibi yoldan, mağara ekibinin sesi geldi: ''Heeey! Kalkın hadi, biz geldik!'' Tahminimizden biraz daha erken gelmişlerdi. Yorulmuşlar anlaşılan biraz ve daha da uzatmaya gerek duymamışlar. Hemen kahvaltılıklar çıkarıldı. İnsanlar çadırlardan kafalarını uzattıkça halka da büyümeye başladı. (Mağara birasını kim verdi yahu ekibe? Kaçırdım mı ben orayı?) İlk mağarasına giren Umut, oldukça keyif almış sanırım. Çıkışta kurduğu ilk cümle, ''Bir sonraki faaliyet ne zaman?'' olmuş. Herkes, 'Eğer ilk mağaram burası olsaydı, kesin bırakırdım mağaracılığı.' diyorsa da Umut eğer devam etmeye karar verdiyse adam olacak çocuk diyip 10 üzerinden 10 veriyoruz. Yani veriyorduk aslında ama Amar'ın dediği gibi ''Umut sen bu faaliyete gelmedin abi, bir sonrakine gelsen ya.'' diyebiliriz. Zira çıktıktan sonra bir iki lokma atıştırdıktan sonra ateş etrafına serilmiş matların üzerinde bir uyudu, pir uyudu. Gün içerisinde ara ara öldüğüne kanaat getirip anlık kıpırtılarıyla, tekrar rahat bir nefes aldık. Son ekipse saat 13.00 sularında mağaraya girdi. -Turgay, Manolya, Deniz, Emrah, Ferdi, Emre, Güner -

Pazar günü genel olarak ilk iki ekibin yorgunluktan yığılmış insanlarının baygın tavırlarıyla geçti. Bir ara patlatılan sucuk ve köy muhtarı ile jandarma komutanının ''Biz geldik, hadi bizi mağaraya sokun!'' talebini, ''Mağaraya girmek için çeşitli ekipmanların kullanılması ve onun için belli bir eğitim gerekiyor.'' şeklinde kibarca geri çeviren ama en azından mağara ağzına kadar size eşlik edeyim, diyen Amar'ın çılgın hikayeleri ise gündüz vaktinin ekstra anlarıydı.

22.00 gibi son ekip ve malzemelerin taşınmasına yardımcı olmaya gidenler de gelince içme faslı başladı (O sıralarda uyuduğum için arada olanlar ve saatler konusunda pek emin değilim).
Serra ve Elvan'ın yaptığı(yardım eden de vardır heralde) yemekler yendi. Servisten şaraplar, biralar getirildi. 'Onu seçtim' 'Bunu seçtim' şeklinde ilerleyen votka şatları yürüdü gitti. Şarkılar, türküler söylendi. Yavaş yavaş uyuklamalar, çadıra çekilmeler başladı. Bir sürenin ardından ilk hatırladığım, sabah 6'yı geçmişken yatma çabalarım sırasında Aycan'ın çekiştirip 'işkembe içmeden uyuma!' demesiydi. Emrah ve Cem emek emek işkembe çorbası yapmışlar. Herkes Emrah'ın elinden tahta kaşıkla işkembe çorbalarını yudumladı. O kesmeyince bardak bardak gitti. Artık sahiden uyuma vaktiydi ve saat 7 olmuşken kendimi uyku tulumunun içinde buldum. Aycan, Derya, Amar, Emrah, Cem hala kahkahalar ata ata oturuyorlardı. - Alper, kim bilir ne küfrettin bize çadırının önüne konuşlandık ve hiç susmadık diye -

Hava daha daha da aydınlık olunca artık kalkma vakti gelmişti. Faaliyetin başından beri bir baklava hikayesidir almış başını gidiyordu. Ki gerçekmiş meğer. Faaliyet sorumlular Süper Cem ve Süper Emrah, baklava hazırlatmışlar. Sabah da şerbeti pişirilip üstüne dökülünce mis gibi bir bayram baklavamız olmuş oldu. Çadırlar toplanıp etraf temizlenip eşyalar araca yüklenince baklavayı afiyetle yedik. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra bir çeşme başında bulaşık ve malzeme temizliği için duruldu. Önce özenerek yapılan işler, baktık çok zaman alıyor, acele acele yapılmaya başlandı. Bu sırada şehire yaklaşıldığı için yüz göz, diş, kafa yıkamalar da yapılmadı değil. Saat 4 olup da istikamet Ankara denmek üzereyken soytarıca zıplamalarım sonucunda ayak bileğimi burktum ki dalga geçilmeye değerdi. Sen 11 saat Sofular Mağarası'nda ilerle hiçbir şey olmasın, git düz yolda ayağını sakatla. Evet buyrun benim. Önceki gece nasılsa ateş başında dikkat çekmeyip kalan iki şişe şarap ve bir kutu bira, dönüş yolunda içildi. Zonguldak'ta, Damak Tadı Pide ve Kebap Salonu'nda oldukça başarılı bir pazarlıkla çorba + kebap + meze +ayran 10 liraya tıka basa doyduk. Üstüne bir de çay ve pek şirin garsonlar. Faaliyetin ilk sabahı sigara içen herkese birer paket Winston Blue verip ''Benden faaliyet boyunca sigara istemezsiniz artık.'' diyen Tahsin yanılıyordu. Çünkü yemek üstü içilen çay sırasında hala ''Tahsin ya, sigaran var mı?'' diyen vardı ve sağ gözünde hafiften bir büyüme gördüysem de ağırbaşlı tavrını korumayı bildi. Yol boyunca yine bol bol çiş ve sigara molası verildi. Askeri Harekat Timi tadındaki cin insanların 'Sen, arkamı kolla. Sen, solu tut. Sen, repliklerini biliyorsun dimi?' mizanseniyle arka taraf pek bir eğlendi ve sonuç: The Final Victory! Cem, kucağında baklava tepsisiyle uyurken, Umut ise şaşılmayacak şekilde servisin arkasına yığılmış çantaların üzerinde, uyku faaliyetine devam etti. Biz de onu kıskandık ve en sonunda ışıkların söndürülmesiyle tüm servis derin bir uykuya daldı.

Saat 22.00'a gelirken Beytepe'ye çok az yolumuz kalmıştı. Yer bilimlerinin arkasına park edip eşyaları indirdik. Bir faaliyeti daha böyle bitirmiş olduk. Araştırma faaliyeti için bir gaz Antalya ve Isparta tarafına yollanacak Emrah, Cem ve Ferdi içinse ertesi sabah yeni bir tanesi daha başlayacaktı.


NOT: Bazı saatler tam doğru olmayabilir. Bi de son iki ekip konusunda galiba birilerini yanlış yere yerleştirdim ama gerçeğini bilemedim bi türlü, bilen düzeltsin. =) En keyifli kampımdı sanırım, var olan herkese öpücükler.

9 Kasım 2010 Salı

DUYURU / 12-15 Kasım Sofular / Zonguldak - Mağara Oluşumları ve Fotoğraf Eğitimi


Faaliyet Adı: Mağara Oluşumları ve Fotoğraf Eğitimi

Yer: Sofular / Zonguldak

Faaliyet Tarihi: 12-15 Kasım 2010

Faaliyet Sorumluları: Emrah Dirmit & Cem Emiroğlu

İletişim:

Emrah Dirmit: 0537 371 97 71
Cem Emiroğlu: 0536 629 06 52

8 Kasım 2010 Pazartesi

Oluştuk =)

17:30 Sevgili mağaraseverler, inanmazsınız sizlere toplantıdan canlı olarak sesleniyorum. İnteraktif eğitimi deniyoruz, daha neler görücez bakalım, hayrola..

17:45 8 Kasım 2010 tarihinde hem mağara oluşumları eğitimini tamamlamak, hem de bayram tatilinde gerçekleştireceğimiz faaliyetin toplantısını yapmak üzere toplandık. Mağara oluşumları ile ilgili eğitim Turgay Baş tarafından aktarılıyor, şuan için herkes sakin sakin dinliyor gibi.

17:50 Emrah konuşmayı devraldı efem. Sedimental, diajenes, holye, lapya filan diyor. Benim bildiğim Diogenes var ama o saylanmaz, ben klinik psikoloğum. Genelde girdiğimiz mağaraların karbonatlı kayaç bloklarından oluştuğunu öğreniyoruz. Kalsit = CaCo3. Devam edelim...

18:00 Murat çizim üzerinde bize mağaraların nasıl meydana geldiğini anlatıyor. Çizdikçe çiziyor '6 senemi verdim ben bunu çizicem diye' diye diye. Merakla bekliyoruz. Cadı kazanı, düden, sifon, soda tüpü.. Güzel şeyler bunlar. Dinliyoruz..

18:10 'Bütün oluşumların temeli soda tüpüdür'. Bu bir kuralmış, 'yaşayan her organizma öğrenir' gibi bir şey herhalde.. Sarkıt, dikit, sütun, akmataş, traverten.. Her şey yolunda.. Perde, popcorn.. Bunlar biraz 7. sanatı çağrıştırıyor bana tabi, film başlasın mı? Yo yo, derse devam..

18:20 Aycan cevaplıyor: Güneş olmayan yerde kuruma çatlağı olur mu? Olurmuş meğersem. Anıl her şeyin cevabının fizik olduğunu söylüyor, bence psikoloji, Turgay'a göreyse 4. Bilemiyorum.

18:25 Şeyda konuyu değiştirdi: Oluşum da bir gelişim değil mi? Hafif kıpırdanmalar olmadı değil tabi, insanların kafası karıştı biraz. Emrah depremsellik filan dedi ama pek anlayamadım sevgili mağaracılar.

18:30 Radon gazının metreküpü kaça gider? Net cevap alamadık ama bu gaz, solunum yoluyla ciğerlerde birikerek kansere neden oluyormuş. Işıldamasına filan kanmamak lazım bunun, Rabbim sen koru. Mağarada izbe köşelerde kalmamak, hava akımının oralarda takılmak alınacak önlemler arasındaymış. Neyse Anıl Alkan 'radon gazını ben içime alırım' dedi de biraz rahatladık.

18:35 Ara veriyoruz.

18:50 Eveet, geldik faaliyet toplantısınaa.. 12-16 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek faaliyetimiz bilinmez bir yere düzenleniyor çok değerli mağaracılar. Aslında bilmeyecek bir şey yok, faaliyet sorumlumuz Emrah Dirmit daha önceden de düşünüldüğü şekliyle Tabaklar'a düzenleneceğini düşünüyor. Benim de dahil olduğum bir kaç kendini bilmez ise Sofular da Sofular diye tutturuyor :)

18:56 Aycan tahta kalemini eline aldı, Turgay sazı. Nefesleri tuttuk bekliyoruz.

19:30 SOFULAAAAAAAAAAAAAAĞĞĞĞĞĞRRRRR!!!

1 Kasım 2010 Pazartesi

üç mevsim -36 mağaracının kampı



KIŞ

28 ekim perşembe saat 17 civarı, dışarıda yağmur bardaktan boşalırcasına,tıpkı karıncalar gibi, insanlar birer, ikişer yükleri sırtında yerbilimleri binasında toplanmakta. pekte kalabalıkmışız 36 mağara sevdalısı. Hiçbirinin gözünde tereddüt yok, varsın yağmur yağsın ne olacak sanki, der gibi bakmaktalar. herkesin üzerinde bir heyecan, aramızda bazı arkadaşlar ilk mağarasına girecek, bazıları da eski dostları olan mağara ile selamlaşmanın sabırsızlığında. sarpunalınca mağarasına gitmenin vakti gelmişti. arabaları bindik ve 8 saat sürecek olan yolculuğumuz başlamıştı. Arkamızda kalanlarda oldu, gelmek istediler ama olmadı. onlarda farkındalar ne büyük eğlencenin kaçtığının ama elden gelen bir şey yok.tek avunacakları şey, yağmurun çok yağması ve kastamonuya bu havada gidilir mi idi. tatlı bir tebessümle bize iyi yolculuklar dilediler. içlerinden, varsın olsun dediler bir daha ki kampta birlikte olacaktık.

yollar git git bitmedi, yağmur kah hızlandı kah yavaşladı ama hiç durmak bilmedi. gırgır şamata gırla gitti. Ankara, Çankırı, Kastamonu, derken Devrekani'ye geldik. saat gece yarısını çoktan geçmiş, insanları tatlı bir uyku bastırmıştı. Tam kamp Alanına yarım saat yolumuz kaldı derken, yolu hatırlayamadık ve yanlış yola girmemiz sebebiyle 2 saat gecikme ile kamp alanına vardık. hemen toplanıp ne yapalım ne edelim dedik; kamp bu gece kurulmayacak sabahın ilk ışıkları ile kurulacaktı, geceyi de sıcak otobüslerde geçirecektik. zaten ne kalmıştı ki sabah olmasına 3 saat vardı. otobüsün ışıkları söndü bir kaç hareketlilikten sonra herkes yerinde uyumaya çalıştı.

29 ekim sabah, gece şiddetini azaltan yağmur hala yağmaya devam ediyor, güneşi görmeyi bekliyoruz ama gri bulutların arasından kendini gösteremiyor. güneşi görmesek de yapılacak işler var en birincisi de kampı atma ve ardından mağaraya girme. ilk mağaraya girecek grup belirlendi. ekip üyeleri cem,cansın,meltem(anümab),rüveyda,emre ve nacizane benden oluşuyordu. grubu organize edip kahvaltımızı yaptıktan sonra saat 10.30 civarı omuzlarımıza çiseleyen yağmurun eşliğinde mağaranın yolunu tuttuk. onca yol gelmiş ve pek rahat uyuyamamış olmamıza rağmen neşeliydik, enerjimiz yüksekti.
mağaranın korunaklı ortamına girince hepimiz ohh ne de sıcak nidaları yükseldi. koca salOnları geçiyor, daralıp kıvrılan yollardan mağaranın derinlerine doğru gidiyorduk.
kimi zaman bir kayanın üzerinde, kimi zaman bir derenin içinde ama birbirimize destek olarak ilerledik. mağaranın odaları, odalara, salonları birbirine bağlana bağlana mağaranın üç ayrı çıkışından çıktık. hepimiz keyifliydik eee nede olsa koca mağaranın her köşesine bakmış, her yerini adımlamıştık ve tüm sırlarını çözmeye çalışmıştık.



mağaradan çıktığımızda hala yağmur yağmaya devam ediyordu fakat sanki bizlere acımış hızını iyice azaltmış, çok soğuk olmasa da serin bir hava vardı. keyifle, kaynamış çorbalarımızı yudumladık. saatler saatleri kovaladı, ekipler mağarayı hiç boş bırakmadı ve tüm mağara severler, bir bir mağaraya girdi. her ekip çıktığında; biz şöyle yaptık, şunu gördük, nidaları ateş başında heyecanla yükseldi.

şanslımı desek şansız mı pek bilemediğim 3 ekip mağaraya gece yarısında girdi ve ertesi gün saat 6 da mağaradan çıktılar. şanslıydılar gecenin soğuk havasını, mağaranın korunaklı ortamında atlattılar. şansızdılar sabah erken bir saatte çıktıkları için ateşi hazır bulamadılar. bunların hiç birisi dert edilmedi, ortak keyif mağaraya girmek ve eğlenmekti.

İLKBAHAR

30 ekim,hava pek güzel yağmur tamamen bitmiş, gri bulutlar dağılmış. güneşte yavaş yavaş karşımızdaki tepenin üzerinden, içimizi ısıtmaya başlamıştı.son iki ekip kalmıştı mağaraya girmeyen. onlarda grup grup mağaranın yolunu tuttular sanki mağara hepimizi çekiyordu. mağaracıdaki mağara sevdası kara büyü olsa gerek, hiç bir zorluk mağaracıyı yıldırmıyordu. akşam büyük eğlence için, gün içinde odunlar toplandı, kazanlar kaynadı. derken akşam son ekipte mağaradan çıktıktı. toplam 36 kişi, 5 grup, kampta bulunan herkes mağaraya girmişti. hatta biraz daha vaktimiz olsa mağara sevdalıları bir kez daha mağaranın yolunu tutacaktı. hep beraber ateş başında ellerimle yaptığım, makarna, soslu sosis, mantar yemeğini keyifle midemize indirdik.



sıra geldi son gece geleneğine insanlar ellerinde ne türlü alkolleri varsa, şarap, bira, votka, viski birer birer orataya çıkarıyor ve tüketime hazırlanıyordu. ateşimiz yetmez olmuştu 36 kişiye, çember büyüyor, ateş büyüyordu. saatler ilerliyor, toplanan odunlar tükeniyordu. sıra üslerinde oturduğumuz kütükleri yakma vakti idi. gecenin dondurucu soğuk bizi etkilemez olmuş ama ateş başında neşe katlanarak artıyordu. saatler ilerledikçe uykusu gelenler yavaş yavaş yatıyor, çember giderek küçülüyor ama ateş tüm gücü ile hepimizi ısıtıyordu.benimde uykum gelmişti saat dört civarında yattım. sabah öğrendim ki saat 6 ya kadar eğlenilmişdi.

YAZ

31 sabah saat 10 hava açık masmavi gök, sıcacık güneş. tam anlamıyla yazdan kalma bir gün. şaşırmıştım 3 günde hava bu kadar değişken olabilirmiydi. geldiğimiz üzerimizde bulunan montlar çıkmış yerini tişörtlerimiz almıştı. sabah gelen taze ekmek, bal ile kavaltımızı taçlandırmıştık. sanırım uzun zamandır ilk defa kamp dönüşü kahvaltı keyfi yaptık. çadırlarımız toplanmış, güneşin tadı çıkarılmış ve dönüş yoluna geçmeye hepimiz hazırdık. eşyalarımızı arabalara yerleştirdik, herkes yerleştikten sonra arabalar hareket etti. 3 günde bize 3 mevsimi tattırmış olan o müthiş dogaya ve sarpunalınca mağarasına veda ettik.



bir daha ki seneye aynı zamanda buluşmak üzere vedalaştık eski dostla ve şehrin yolunu tuttuk, kiminin aklına verilen ödevler, kiminin aklına yarın işinin olduğu yavaş yavaş geldi, sanki bir rüyadan uyanıyor gibiydik.



Akşam saat 10 gibi ankaraya geldik. yolculuğa başladığımız yere okula geri döndük malzemelerimizi odaya bıraktık ve kamp tam anlamıyla, sorunsuz bir şekilde amacına ulaşmıştı. hepimizde özellikle de faaliyet sorumlusu arkadaşlarımızın üzerinden büyük bir yük kalmış rahatlamışlardı. Eve gitmek için, arabaya bindiğimde yorulmuş olduğumu anladım. ne de olsa 3 gün de 3 mevsim var mı böyle güzellik.


MAĞARACILARIN MUTLU SONU :)
 

İletişim

Bu blogda yazar olarak yer almak ve katkıda bulunmak istiyorsanız, blog yöneticileri ile iletişime geçmeniz yeterli olacaktır.



Blog Yöneticileri

HAKKINDA

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK) 1988 yılında kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde araştırma ve eğitim faaliyetlerine devam etmektedir.

AMAÇ

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu 'nun (HÜMAK) çok yazarlı resmi ve gayrıresmi paylaşım ortamıdır.

Kafasından bareti eksik etmeyen tüm mağaracıları aramızda görmekten keyif, zevk, haz ve gurur duyarız, hoşnut kalırız..