3 Temmuz 2013 Çarşamba

Dönem Sonu Faaliyeti 2013

                                                      


DÖNEMİ SONA ERDİRDİK

Yazan: Dide Banoğlu

21 Haziran 2013 Cuma günü Beytepe semalarında bir telaş hakimdi. Dönemin son faaliyeti için HÜMAK’lıyı heyecan sarmıştı. Jeoloji Mühendisliği’nin önünde biri doblo biri Peugeot iki araç yanaşmış kulüp odasından gelen malzemelerle doluyordu. Saat 20.00 gibi tüm hazırlıklar bitmiş ve  yola çıkmıştık Anıl, Cem, Cansu, Yağmur, Kerem, Tufan, Burçin (Davşan), Utku, Emrah ve ben. 2, 2 buçuk saat sonra ‘Kebabistan’ adında bir yerde mola verdik. Çıtırdayan devasa böceklerin içinde, sonradan un katılarak çoğaltılmış mercimek çorbasıyla birlikte Cem’in annesinden gelen güzelim börekleri afiyetle mideye indirdik. Akseki’ye gelmeden Cevizli istikametine döndük. Yol üzerinde sağdaki toprak yolu takip ederek Düdencik’ e vardık. Epey yakınına, yola yakın bir yere çadırlarımızı kurduk. Hava yaklaşık 13° idi. Gece 3 gibi çadırları kurup uyuduk. 

Sabahın 8’inde hemen hemen herkes sıcaktan zorunlu bir şekilde uyanmak zorunda kaldı. Uyanır  uyanmaz Cem ‘in aldığı tenteyi kurmaya koyulduk. Kurulan bu yeşil tente ve damacanadan içilen suyla piknikçi görünümüne büründük iyice. Leziz bir kamp kahvaltısının ardından ilk ekip hattı kurmak için hazırlanmaya başladı. Hazırlıklar bitti ve Anıl, Tufan ve Utku mağaraya girmeye başladılar. Anıl hattı kurmak için indi. Var olan boltları bulmak biraz vakit aldığı için uzun sürdü. Bu sırada Utku ve Tufan da antrenman için hatta ısınma turları yaptılar. Hepsi mağaraya girince biz de kampa geçip hazırlanmaya gittik. 

Plana göre 2 saat sonra da biz girecektik. Ancak hat kurmak uzun sürdüğü için planı değiştirmeye karar verdik. Emrah hazırlanıp mağaraya indi. Hemen ardından da Tufan çıktı ve bize yeni planı anlattı. Plana göre Emrah da hat kuran ekibe katılmıştı. Yağmur’la ben ise ilk inişte çalışacaktık. Bunun ardından biz hazırlanıp mağaraya indik. İlk iniş 50m olduğu söyleniyordu ancak bize göre 70 metreye yakındı. Hatta kısa bir takıl-geç vardı ve ip yana doğru kaymanızı gerektirecek şekilde yönleniyordu. Epey bir tecrübe edindiğimiz bir hat kurulmuştu. İnişte bir salon vardı. Salondan biraz daha aşağı inilince ikinci iniş başlıyordu. İkinci kısma gitmek istemediğimize karar vererek dönüşe geçtik. Yağmur önden ben arkasından çıkıyordum. İpin sürtmesi beni epey endişelendirmişti ki hemen ardımdan ilk ekibin sesini duydum. Anıl aşağıdan ip boş mu diye bağırıyordu. ‘Evet’ dediğim halde beni duymadığını fark ettim. Meğersem hemen ardımdan Utku geliyormuş ancak aşağıdaki göle düşüp çok ıslandığı için bana seslenememiş. Elimden geldiği kadar çabuk çıkmaya çalıştım. Ardımdan Utku, Anıl ve onun da ardından Emrah geliyordu. Mağaradan çıkıp kampa doğru yola çıktık. 

Açlığa çok güzel karşılık verecek leziz kamp yemekleri bizi bekliyordu. Hemen yemek yedik ve sabah çok uyuyamayacağımızı düşünerek erkenden yattık. Nitekim yanılmamıştık yine sıcak bizi uyandırmıştı. Dünden kalan patates yemeği üzerine yumurta kırılarak değerlendirilmiş ve böylece fazlaca bulaşıktan kaçılmıştı J Yemeğin ardından İlk ekip Emrah, Yağmur ve Cem yeniden hattı kurmaya indiler. Plan yine bir iki saat sonrasında bizim inmemizdi. Hazırlık esnasından benim burnum kanamaya başlayınca ben kampta Tufan ve Burçin’e eşlik ettim. Ekibin geri kalanı da mağarayı dipleme amacıyla inişe geçti.

Dün tam 10 saat mağarada kaldıkları için o gün de geç çıkacaklarını düşünerek alışverişe ve pazartesi dönüşe geçeceklerin biletlerini ayarlamaya gittik cevizliye. Alışverişimizi yaptıktan sonra kampa gelip yemek için hazırlıklara başladık. Erken çıkma ihtimallerine inanan ben biraz erken başlamaya ikna ettim onları da.’bak şimdi bu yemeğin pişmesi zaten bir saat diye diye 3 saat evvelinden başladık hazırlıklara. Kısık ateşte saatlerce pişen yemek güzel olmuştu sonunda. Bu arada ilk ekip de kampa döndü.250 metre hat kurulmuştu ve herkes oraya kadar inip çıktı. En son Cem’in de gelmesiyle akşam yemeği sefası başladı. Cem in ayağına giren kramp bizi epey bir eğlendirdi.

Yemek sonrası ateş başında kavun ardından çekirdek ziyafetiyle de yorgunluk uykuyu çağırana dek eğlendik. Sabah yine erkenden kalkıldı. Plana göre Ben, Utku hatta toplayacaktık ancak öncesinde de Anıl ilk inişteki 100 metrelik ip hurcunu dışarıya çıkaracaktı. Anıl indi ve çıktı o çıkarken biz mağaraya yürüyorduk. Ben inişe geçtim son istasyona geldiğimde durup aşağıdaki ipi hurca basmaya başladım. Ardından epey yavaş bir şekilde hatta toplamaya başladım. Bu sırada da Utku’nun bir şarkı söylemesi konusundaki ısrarlarımı da sürdürüyordum. O beni takıl-geç te bekliyordu ben oraya kadar topladım o da sonrasını topladı. Kampa geçip çadırları topladık ve hijyen için yol aldık.

En yakın çeşmede durup diş fırçalama, saç, yüz yıkama gibi hijyen ihtiyaçlarımızı da karşılayıp mis kokularla cevizliye geldik. Orada bulunan ünlü bir dükkanda harika bir mercimek çorbası içtik ve ardından Emrah, Kerem ve Utku’yu  Akseki yolu üzerinde indirip otobüsle Ankara’ya uğurladık. Oradan Akseki’ye geldik. Her zaman gittiğimiz pideciye gittik. Pideleri afiyetle yedikten sonra ardından künefelere geçtik. Yemek yemeyip de iki künefe götüren Yağmur’u sevgiyle anıyoruz bu kısımda J  

Yemekten sonra  alışverişe gittik Akseki’nin en büyük hipermarketi  ‘Tellioğulları’ na. Toplaşıp arabaya bindik ve Akseki girişinden Cansu İlkılınç’ı aldık. Hep birlikte İbradı köyüne o güzelim düğmeli evlere doğru yol aldık. Köyden içecek ihtiyacımızı da karşılayıp  Altınbeşik’ in keskin virajlı toprak yolunda bulduk kendimizi. Ardından işte o taşlı merdiven derken umulmadık bir şeyle karşılaştık. Bir tabelada Altınbeşik mağarasının  turizme kazandırılma potansiyelinin arttırılmasıyla ilgili bir proje olduğu yazılıyordu ve bu  projenin  İbradı belediyesi ve Odtü tarafından desteklendiği yazıyordu. İlerledikçe fark ettik ki merdivenlerin yanına ışıklandırmalar yapılmış. Mağara ağzındaki veranda da derin dondurucu, dolaplar kurulmuştu. moralimiz bozuluverdi hemen. 

Mağaranın ağzına inip içeceklerimizi yudumladık ve plan yapmaya çalıştık. Bu arada etrafımızda devasa bi kurbağa, bir adet ‘bizim yılan’, çok sayıda el büyüklüğünde çekirge ve yalnızlardan baykuş vardı, kamp boyu bizi ağırladılar sağ olsunlar. Vıraklar, vuk vuuuklar eşliğinde çadırlarımızı kurduk yerleştik ve uykuya daldık. Gece 4 gibi Tufan, Burçin, Yağmur  Cansu Tosun’u almaya gittiler. 

Sabah  11 gibi uyandık. Uyandığımızda Ürünlü  Köyü muhtarı Zeki  amca da gelmişti. ‘gençler bu çadırlar burda olmaz’ dedi başta sonradan iyi niyetli olduğumuzu anlayınca çay makinesinden, derin dondurucu hizmetine kadar her konuda yardım etti sağ olsun. Hatta öyle ki tuvalet kabininin bile anahtarı elimizdeydi. Bu sıkı pazarlık esnasında bir aile mağarayı ziyarete gelmişti. Bu sırada kahvaltı yaptığımızdan onları da soframıza buyur ettik. Şirin insanlardı. Afacan çocukları Özgür bir ara çikolatasını bir sinirle yere atıp da üzerine basınca babadan beklenen tepki gecikmedi. ‘oğlum bak buradaaaan şuraya kadar yanarsın ‘ dedi, işaret parmağı kafadan itibaren ayak parmağına doğru gezinerek. Bu alıntı faaliyet boyu yer yer alay konusu oldu tabi. 

Kahvaltı bitince her zaman ki gibi hat kurma hazırlıkları başladı. Anıl ve Cem hazırlandı 5 kişi kayığa binip (bilmeyenler için Altınbeşik’in ağzı gölet olduğu için mağaraya giriş kayıkla oluyor)
onları ilk istasyona götürdük. Kimse hat kurmanın nasıl olacağını kestiremedi tabi ama onlar hat kurunca durup bir daha düşündük bu işi neden yapmak zorundayız diye. Lakin bunun cevabını bir gün sonra öğrenecektik tabi. Anıl tırmanış ayakkabılarını giyip su akan bir yüzeyde tırmanmaya başladı , Cem de aşağıdan onun emniyetini alıyordu. Ortamın çok sessiz, gergin olduğunu ve  orada oturup onları izlemekten daha fazla bir şeyler yapamayacağımızı görünce aklıma şarkı söylemek geldi. Başladık bağıra bağıra moral destek için şarkı söylemeye. Tam şarkının orta yerinde Anıl’dan  bir haykırış geldi ‘Kısayı çıkar Ceeeem  ! yukarı ilerleyemiyorum ! ‘ Bu anda etrafı derin bir sessizlik aldı. Cem  Anıl’a yaklaştı ve kısayı ipten çıkardı. Anıl derhal balkona attı kendini, biz de bir oh çektik ve mağaradan dönüşe geçtik. 

Mağaranın ağzına geldik ve onların bize seslendiği ana kadar orada oturup onları dinledik. Su yüzünden birbirlerini duyamıyorlardı ama biz onları dışarıdan gayet net duyuyorduk. Saat 11de onlara bakmaya gitmek üzere anlaşmıştık. Vaktimizi beklerken kampa bir misafir daha geldi, mini minnacık bir kuş. Cansular hemen kuşu sahiplenip ilgilendiler. Biz de bu arada mağaranın ağzında içimizi ürperten bağrışları pür dikkat dinliyorduk. Vakit geldi ve biz mağaraya tekrar açıldık kayıkla. Anıl yukarıdan hemen aşağıya indi ayakları çok üşüdüğü için çizmelerini giyip tekrar yukarı tırmandı. Onların inmesini beklerken biz de kaç tur dönüp durduk hatırlamıyorum J Hattın en sonunda yeni aldığımız ipin bizi yarı yolda bıraktığına şahit olduk, ip hamur gibi olmuştu iç astarı kaymıştı ama yine de son kısımda olduğu için kullandık. İkisini de alıp verandamıza geri döndük. Birer çorba ve başarmanın verdiği mutluluk uykuyu getirmişti. 

Sabah uyandığımda kahvaltı hazırdı (evimde gibi hissediverdim).Altınbeşik’ in esas koruyucusu  Mehmet amca da erkenden gelmiş, çayı bile koymuştu. Kahvaltıdan sonra mağaraya giriş başlamıştı. Önce  Cem çıktı. İstasyonlara son dokunuşları verdi ve ilerledi. Bir süre sonra Cem’den çıkışı tamamladığına dair  ‘vuhuuuu ! ’ sesini de duyunca bir rahatladık. Ardından İlkılınç çıktı, sonra ben ,Anıl, Cansu ve arkçı Yağmur (Zeus’un kızı)  J.İlk çıkış bir 40metre vardı. Yine güzel bir takıl-geç vardı onu da geçince zaten ikinci kattaki göle ulaştık. Hemen botu şişirdik. Önce Anıl, Cem ve Ben gölü geçmeye çalıştık. Kıyıya gelince tekrar şişirdik ve pompayı bota koyduk ki her geçişte tekrar şişirelim kendimizi sağlama alalım diye. (bazı arkadaşlar bu sisteme hoş cümleler etti bunu da burada sevgiyle anıyoruz.) 

Kıyıdan itibaren 3.göle doğru yola koyulduk. Mağara harikaydı, 25,30 metre derinliğe sahip gölde, kendimizi  hava kaçıran bir bota emanet etmek çok heyecan doluydu. İçerideki akma taşlar pırıl pırıl parlıyordu, sanki üzerlerine sim dökülmüş gibi. İçerideki kayaların bazıları çok sivri ve siyah renkliydi. Travertenlerin bazılarında su vardı bazılarında yoktu ama var olan ve yok olan arasındaki fark anlaşılamıyordu suyun berraklığından. Huşu içinde etrafa bakarken baştan aşağıya ıslandığımız için çok üşüdük ve bir yerde mola verip üstümüzü değiştirdik. Bu arada bir damat havası da oynayınca iyice ısındık. Anıl’ı hıçkırık tutmasıyla da keyifler iyice güzelleşti, yola devam ettik. Şarkılar, türküler,  Gündoğdu marşıyla coşkumuz mağarayı inletti. Biraz daha ilerlendiğinde içerideki tozdan dolayı görüş azalmıştı. Daha da gecikmemek ve de üşümemek için dönmeye karar verdik. 

Dönüş de tıp kı geliş gibi 3’lü gruplar halinde botu geçerek oldu. İlk inişe geçen ben oldum. Ardımdan da Amerikalı mağaracı sitiliyle Cansu Tosun geliyordu ( Yüksek direncinden ve üşümediğinden dolayı kendisini kutluyoruz. direncansu.) Ben son 20 metredeyken Tufan dışarıdan mağaranın ışıklarını açmıştı. Yukarıdan aşağıya baktığımda suyu da aydınlatan ışıklandırma mağara beni kendine hayran bıraktı. Epey bir durup seyir eyledim keyifle. Son istasyondan sonra peyder pey ipe bağlı kayığa indim. Ve bizi almaya gelen Tufan kaptanın kayığına geçiş yaptım sonra. Ardımdan gelen herkes de öyle yaptı. En son Anıl ve Cem hattı toplayarak geliyorlardı. Cansu inerken ve biz yine aşağıda kayıktayken  motivasyon şarkıları söyledik bağıra bağıra. ’Kimseyi görmedim ben , senden daha güzel .. Çok eğlendik, iptekiler de öyle J .Anıl ve Cem hariç hepimiz kuru kıyafetlere doğru mağara dışına yüzdürdük kayığı. Zeki ve Mehmet amca da son akşamımıza eşlik etmeye gelmişlerdi. Biz kurulanırken onlar da Anılları karşılamaya mağaraya açıldılar. Döndüklerinde Anıl ve Cem verandaya karşılıklı oturmuş yeni Legolarıyla oynayan ufak çocuklar gibi malzemelerle uğraşıyorlardı. Bir yandan evcilik oyunu yemek pişiriyordu bir yandan da minik ev hayvanımız yaralı kuşa yuva yapılıyordu. 

Mağaradan sonra notları öğrenmek ve ailelere haber vermek amacıyla köye indik. Sonra hep birlikte son akşam yemeği yendi mangalda tavuk ve sucuk. Gece 12 gibi yemeğe başladık 3 gibi en son tahin pekmez yapıldı bir de o yendi J sabaha kadar türküler söylendi ve mışıl mışıl uyuduk. Sabah uyanıp toparlandık. Bulduğumuz şekilde bıraktık verandayı. Mehmet amcaya teşekkürlerimizi de iletip tatile geçtik Evrenseki’ye. 

Bu faaliyette Hümaklı yenisiyle eskisiyle 250 metre inmiş, Altınbeşik’i döşemiş ve ikinci katı görmüş olarak döndü. Herkese ayrı ayrı teşekkür ederim harika bir faaliyetti.  





                                                                                           DİDE BANOĞLU

2 yorum:

turgay baş dedi ki...

ne de güzel olmuş hepsi
:)

Huzursuz dedi ki...

Negzel anı yazısı=)

 

İletişim

Bu blogda yazar olarak yer almak ve katkıda bulunmak istiyorsanız, blog yöneticileri ile iletişime geçmeniz yeterli olacaktır.



Blog Yöneticileri

HAKKINDA

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK) 1988 yılında kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde araştırma ve eğitim faaliyetlerine devam etmektedir.

AMAÇ

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu 'nun (HÜMAK) çok yazarlı resmi ve gayrıresmi paylaşım ortamıdır.

Kafasından bareti eksik etmeyen tüm mağaracıları aramızda görmekten keyif, zevk, haz ve gurur duyarız, hoşnut kalırız..