29 Mayıs 2023 Pazartesi

Kuyluculardan Dağlı

 


En son gidildiği 2018 tarihinden bu yana her sene gidilmek istenen ve birçok defa gidilmesi planlanan ancak gidilemeyen mağara; Dağlı Kuylucu.



Ağız genişliği yaklaşık 50m. Dikey uzunluğu, iki büyük şaftı ve tünel koluyla toplam 190m. Küre dağlarının yüksek kesimlerinde yeni yeni oluşmaya başlamış akarsuların yeraltına dalarak oluşturduğu bu mağaranın tavanının zamanla çökmesi sebebiyle obruk halini aldığı düşünülüyor. Kamp alanının yakınlarındaki üç ayrı koldan beslenen akarsu mağaraya yakın bir yerde yeraltına dalıyor ve mağaranın uzun duvarlarından birini delerek dibinden 100m yükseklikteki büyük bir balkona dökülüyor. Düştüğü yerde bir dev kazanı oluşturan şelale bu balkondan da aşağı kıvrılarak akıyor ve mağaranın dibine dökülüyor.



Kastamonu’nun Şenpazar ilçesine bağlı dağlı köyünün yakınlarındaki Dağlı Kuylucu (Kuyluç: Derelerin derin yerleri, çukur, kuyu) Küre Dağları Milli Parkı’nın kuzeye bakan yüzünde, büyük tepelerin arasındaki bir sırtta küçük tepelerle çevrili bir çukurun ortasında oluşmuş bir obruk.

Yakınlardaki birkaç küçük akarsu Dağlı Kuylucu’ya döküldüğü için bu mağaraya “suyun kaybolduğu yer” denmiştir. Yerel efsanelerden en bilineni “kuyluç kızı” efsanesidir. Efsaneye göre mağaranın dibinde bir kız yaşarmış, güzel sesiyle yakından geçen erkekleri büyüleyip mağaraya çekermiş. Bizi mağaraya çeken kuyluç kızı değilse de en az onun kadar güzel sesi ve görüntüsüyle kuylucun ta kendisi.

 Bu mağara için bayram tatilini seçmek fazladan bir gün kazandırması açısından çok mantıklıydı ancak bayram için ailesini ziyarete gitmek isteyen mağaracıları ikilemde bırakması katılımın beklenenin altında kalmasına sebep oldu.

Faaliyet sorumluları Murat ve Gürhan başta olmak üzere birçok kişi hazırlık aşamasında emek verdi. Dilekçe işleri, araç, kumanya, malzeme, döşeme planı gibi konular el birliğiyle halledildi. Tabii ki bazıları daha fazla çalıştı. Yedek ipimiz yetmediği için Mete’den kendi ipini istedik, matkabın şarjını doldurduk, yemekhaneden kumanyayı aldık ve odada boş yapmaya başladık. Saat 17.00 gibi Ahmet Mete’nin ipini aldı ve geldi. Ahmet geldikten sonra Beytepe köyü taraflarına alışverişe gittik, 7 kişi. Saat 18’i biraz geçerken odaya geri geldik, kamp ve mağara malzemelerini hazırlamaya başladık.

Kullanılmış ve bir süre açıkta kalmış alüminyum battaniyenin bayat ekmek gibi dağılacağı üzerine bir tartışma yapıldıktan sonra yemekhaneye gittik. Saat 20.00’da gelmesi planlanan araç 40 dakika kadar geç kalarak hümak saatine yabancılık çekmeyeceğini gösterdi. Aracı yükledik ve saat dokuzu beş geçe 13,5 erkek 0,5 kadın yola çıktık. Faaliyete katılan tek kadın Çağla’yı Çağlar abi ilan ettik fakat Çağlar abi faaliyetteki erkekleri dişileştirebileceğini iddia etti. Olmadı…

Yol boyu şoför abi ile onlarca konuda derin sohbetler ettik, vatan kurtardık, piyasaları alaşağı ettik. Yolda çorbacı aradık ama bulamadık. Tuvalet ve sigara için durduğumuz benzinliklerden aldığımız atıştırmalıklar ve yemekhane poğaçasıyla idare ettik. Molalardan birinde Çağlar abi erkek tuvaletine girerek erkekliğini kanıtladı. Benzinliketeki kedi ve köpeklere mide yakan poğaça verdik, çok sevdile

Nihayet Şenpazar’ı da geçtik. Haritada gözüken asfalt yol heyelanlar sebebiyle çok fazla hasar görmüş. Başta, asfalt olması gerekip toprak olan yolun girişini kaçırdık, sonra geri dönüp küçük tereddütlerle ilerledik ve asıl toprak yola kadar geldik. Bu süreçte yağmur bir yağdı bir durdu.



Saat gece üç buçuğa doğru, aracın gidebileceği son noktaya vardık. Üç kişi, vahşi hayvanları kaçırmak için heyolayarak kampı kuracağımız alana kadar yaklaşık 300m yürüdük. Günlerdir azar azar yağan yağmurlardan dolayı yollar fazlasıyla çamurluydu. Kamp alanına varınca, su olmamasını umduğumuz açıklık alanda çadır kurmamızı engelleyecek kadar su birikintisi vardı. Çadır yerlerine, ateşin konumuna ve derenin debisine bakıp aracın yanına geri döndük. Bir yandan aracı boşalttık bir yandan da eşyaları kamp alanına taşıdık. Kamp alanına gelen bütün eşya iki (2) matın üzerine yığıldı ve tabii ki bazı eşyalar koca yığının üzerinden düşüp çamur oldu.



Ne yazık ki dere bulanık akıyordu. Ertesi gün şoför abinin yerel halktan duyup söylediğine göre yakın zamanda bir heyelan oluş ve su bu yüzden bulanıkmış.

Tüm eşyalar taşındı, yemek çadırı kuruldu (Malzeme çadırı olarak Ahmet’in çadırının bagajını kullandık), poğaçalar yendi. Üç kişi (Serkan, Murat ve ben (vişne)) mağaraya giden yola bakmaya gittik. Dönüşte telsizi düşürdük ve geri dönüp telsizi aradık. Çok yakın olduğu ve yollar çok dar olduğu için kolayca bulduk. Kampa dönünce yatıp uyuduk.

Mağaraya 3 ekip (döşeme, turist ve toplama) olarak girmeye karar verildi. Bu sayede döşeme ekibi öğlene kadar uyuyabildi. Saat 11 gibi yemek yendi 12 gibi döşeme ekibi kamptan ayrıldı. Döşeme ekibine sıcak su, fazladan bir telsiz ve diğer birkaç isteklerini götürmek için birkaç kişi mağara ağzına gittik. Mağara ağzında suyun sesinden birbirimizin söylediklerini anlamak çok zorlaştı.



 Boltların sağlam olmasını beklediğimizden en fazla birkaç bolt çakmamız gerekeceğini düşündük. Boltlar düşündüğümüz gibi çıkmayınca hem çakılmış boltları arayarak hem delik deşik duvarda bolt çakacak yer arayarak hem de hattı kurarak çok fazla enerji harcayan döşeme ekibi mağaraya sırayla gir çık yaptı. Döşeme ekibi çay, helva, telefon ve meyve suyu istedi, götürüldü. Döşemeye telsizden müzik dinletildi ama Gürhan müziği biraz depresif buldu.

Döşeme devam ederken bir ekiple, o günü ve ertesi günün sabahını çıkaracak kadar odun topladık. Barış bu kadar odunun tüm kamp boyunca yeteceğini iddia etti, bizi tanımıyormuş gibi. Odunları kurutmak için ateşin etrafına dizdik. Bir yandan da Enes uygun bir ağaca hat açtı. Barış ve Enes bu hatta biraz çalıştı.



 

Öğleden sonra ateşin başına dizildiğimizde birkaçımız gidip uyumuştu bile. Enes artık uykusunun geldiğini, uyumadan ateş başına tenteyi açmak istediğini söyledi. “Zaten bu saatten sonra yağmur göstermiyor, tente açmaya gerek yok.” Dedim. Biraz daha ateşi seyrettim ve başım ağrıdığı için gidip uyudum. Bir süre sonra, daha tam uykuya dalamamışken yağmur sesleri eşliğinde uyandırıldım. Tente asmak için yardımcı ip istediler, verdim ve geri uyudum. Tedbiri elden bırakmamak gerekiyormuş.




Yatmadan önce ekip olarak (turist ekip) cumartesi sabah altıda uyanmaya karar vermiştik. Planladığımız gibi altıda uyandım ve çadırlarını bilmediğim ekibimin tamamını uyandırdım. Zaten deneyebileceğim 3 çadır vardı. Tam kahvaltı hazırlamaya başlamışken döşemenin daha bitmediğini, giriş saatimizin ertelendiğini öğrendim. Geri yattım.

Ben daha uyuyamadan Kuzu uyandı ve çadırdan geri çıktım. Ekipler ve döşeme planı hakkında konuşarak kahvaltı yaptık. Turist ekibin döşeme ekibine bindirme yapmasına karar verdik. Gürhan ve Kerem mağaraya tekrar girmemeye karar verdiler. Kuzu ve Ahmet 06.40’ta kamptan çıkış yaptı. 07.00’da Kuzu mağaraya giriş yaptı.

 Uzunca bir süre Barış’ı uyandırmaya uğraştık. Bir yandan kahvaltımızı yaptık bir yandan da tulum krizini çözmeye çalıştık. Gürhan ve Kerem mağaraya ikinci defa girmeyecekleri için onların tulumlarını aldık. Ekibin tamamına bu mağaraya girmeye uygun tulum ayarladıktan sonra yavaş da olsa hazırlanıp saat dokuz gibi biz de mağara ağzına ulaştık.


Mağara ağzında, kısa bir süre, döşeme ekibinin telsizden mağaraya girebilirsiniz demesini bekledik. Elimizde olan sebeplerden dolayı yavaş hazırlandığımız için mağara ağzında çok beklemedik. Döşeme ekibine bindirme yaptığımız için mağaraya altı kişi girmiş gibi olduk. Kendi ekibimde üçüncü, döşeme ekibiyle birlikte sayarsak beşinci olarak mağaraya girdim.

Ekibimden 2 kişinin ilk dikey mağarası olduğu için biraz yavaş ilerledik ve mağarayı seyredecek bolca vaktim oldu. Bana kalsa 3 saat daha durur izlerdim. İlk iki istasyondan aşağısı görünmüyor. Üçüncü istasyona geldiğimde şelalesiyle, yeşiliyle, yükselen sisiyle hafızamın “en güzeller” kısmına yeniden yerleşti. Heyelandan dolayı bulanık akan suyun gri rengine rağmen.



Mağaranın yüksekliği ilk girdiğim zamanki kadar etkileyici gelmedi, açıkçası yıllarca güzelliğini göklere çıkardığım için görsel açıdan da büyülendim diyemem. Belki de gözlerim iyice bozulmuştur. Ancak mağaralarda geçirdiğim onca zamandan sonra sanırım duygusal bağ kurmaya başladım.

 

 

Bir tarafta mağaranın duvarının ortasından dökülen şelale, bir tarafta mağaranın tüm duvarları boyunca hobbit oyukları gibi oluşumlar, bir tarafta mağaranın ağzını bir taç gibi saran ağaçlar, aşağı sarkan sarmaşıklar. İpin duvardan uzaklaştığı yerlerde durup döne döne manzarayı izlemek…



Aşağı inip tünel (çatlak) kısmından da devam edince döşeme ekibiyle karşılaştık. Zaman sıkıntıları, boltların durumu ve ekibin yorgunluğundan dolayı ikinci şaftı döşemekten vazgeçtiklerini söylediler. Hep beraber kumanyalarımızı yedikten sonra döşeme ekibinden başlayarak çıkışa geçtik. İçine çöp doldurduğumuz fındık poşetini almayı unuttuğumuz için istemeden toplama ekibinin hayalleriyle oynadık. 

Biz mağaradan çıkarken mağara ağzında şoför abi dahil kalabalık bir ekip bizi karşılamaya gelmişti. Hatta Gürhan mağara ağzına bir Starbucks şubesi bile açmış.

Biz mağaradan çıktıktan hemen sonra toplama ekibi girdi. Kamp alanına dönüp üstümüzü değiştirdik, bir şeyler atıştırdık (mükemmel patates kızartması) ve tekrar oduna çıktık. Benim odun sevgimden dolayı biraz fazla odun topladık. Sonrasında üç kişi dolaşmaya ve telefonun çektiği bir yerden şehir sorumlusuna mesaj atmaya gittik. Dönüşte çok yorulduğumu fark ettim. Meğer hasta oluyormuşum.

Biraz ateş başında takıldıktan sonra bir grup yemek yapmaya girişti bir grup da mağara ağzına toplama ekibini karşılamaya gitti. Biz mağara ağzına vardıktan sonra çok geçmeden Murat ve Alper mağaradan çıktı. Deniz ve Enes, şaftın ortasında hurç aktarmak için yakın durmaları gerektiğinden ve benim mükemmel birleştirdiğim ipi sökmek için vakit harcadıklarından biraz geciktiler. Mağara ağzında Deniz ve Enes’i beklerken biraz telaşlandık. Murat ilk birkaç istasyonu geçip bakmak istedi. Biraz inip seslendi, ses ve ışık bağlantısı kuruldu ama şelalenin sesinden söylenenler anlaşılamadı. Telsizlerimiz çeşitli sebeplerden dolayı çalışmıyor olmasaydı böyle bir iletişim sorunu yaşanmayacaktı. Biz yukarıda durumdan habersiz meraklanırken aşağıdakiler Murat’ın darlamalarına rağmen hat toplamaya uğraşıyorlardı.

Çok geçmeden herkes sağ salim mağaradan çıktı. Mağara ağzında Deniz ve Enes’i bırakıp alabildiğimiz kadar yük aldık ve kamp alanına döndük. Yarım saat kadar sonra onlar da son malzemeleri toplayıp geldiler. Akşam yemeğinde makarna vardı, Gürhan ve ben makarnaya ton balığı ve yoğurdu karıştırıp yedik. Tüm ön yargılara rağmen çok güzeldi.



Yemekten sonra herkes sırayla konuşma yaptı. Konuşma aşamasını çok uzattığımızı birden saat gece 3 olunca fark ettik. Boğazım çok (gerçekten çok) kötü olduğu için arpa suyumu içemedim, onun yerine salep yapıp içtim. Kerem’in, fermante üzüm suyu şişesini matkapla açma projesini de izleyip çok da erken olmayan bir saatte uyudum.

Uyandığımda öğlen oluyordu. Kahvaltı ve toplanma derken yağmura yakalanmadan yola çıkabildik. 10 dakikayla kurtardık. Yolda yemeklik bir yer baktık ama bayramdan dolayı olsa gerek Kastamonu merkeze kadar çorbacı bulamadık. Bulabildiğimiz tek yer kuyu kebapçısıydı o da kişi başı 220 TL gibi bir fiyat verdi. Merkezde ilk gördüğümüz çorbacıya oturduk. Var dediği iki çorbası da bitti ve Enes zorla ezogelin içti. 40TL olarak anlaştığımız hesabı, ben dahil birkaç kişiden 50TL olarak aldı. Sonuç olarak Kastamonu merkezdeki Ahmet Karaman’ın yeri tavsiye edilmiyor.

Kampüse döndük eşyaları indirdik evlere dağıldık. Ertesi gün temizlikte çiğ köfte yapıldı. Temizlik salı günü de devam etti. Salı akşam saat sekizde, Atatepe yurdunun altındaki bir kafede (adını hatırlayamadım) faaliyet toplantısını başlattık. 12 kişi olmamıza rağmen toplantı üç buçuk saat sürdü. Temizlik bir gün daha devam etti ve faaliyet bitti.


Sol baştan ayakta olanlar;

 vişne, gürhan, arda, kerem, serkan, öztürk, deliktaş

Sol baştan oturanlar;

enes, barış m., alperen, çağla(r), kuzu, murat











 

İletişim

Bu blogda yazar olarak yer almak ve katkıda bulunmak istiyorsanız, blog yöneticileri ile iletişime geçmeniz yeterli olacaktır.



Blog Yöneticileri

HAKKINDA

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK) 1988 yılında kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde araştırma ve eğitim faaliyetlerine devam etmektedir.

AMAÇ

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu 'nun (HÜMAK) çok yazarlı resmi ve gayrıresmi paylaşım ortamıdır.

Kafasından bareti eksik etmeyen tüm mağaracıları aramızda görmekten keyif, zevk, haz ve gurur duyarız, hoşnut kalırız..