8 Şubat 2011 Salı

YOLGEÇEN KAMPI



Yazan-Yöneten: FEDAKAR

Faaliyet 28 ocak 2011 20:00 gibi başladı. Ya da ben faaliyete 20:00 gibi başladım. Önce eşyaların taşınması için birkaç kişiydik sonra öyle bir çoğaldı ki kalabalığın yaptığı trafikten işte yavaşlama oldu neyse ki taşıma işlemi bitti. Daha çok zamanımız vardı. Araç gelene kadar selamlaşmalarla vakit geçti gitti. Hoş geldin ne yaptın ? Ne ettin? İyidir sen ne yaptın? Gibisinden. 22:00 araca yerleşildi Sincan tarafında içmece ve diğer ihtiyaçlarımızı gidermek için ufak bir bakkal tekel kuruyemişçi üçlemesinden alışveriş yapıldı. İlk başta herkeste final yorgunluğu vardı. Bundan yakınan Ebru sürekli ne kadar sessiz bir yolculuk ya,bu nasıl iş ya diyordu. (Finallere çalışmamış yatmış galiba. :D.) sonra yol üzerinde bir mola verdik başka seçeneğimiz yoktu bütün mola yerlerinden yol geçiyordu. Anıl tuvaletlerin ücretsiz olmasından çok memnundu. Çağlar Çağatay’ın cips almasından yakınıyordu. Kardeşine hayat dersi veriyordu. "Kızana bak cipse kaç para vermiş ya, Çağatay o paraya bir aile geçiniyor." Sonra uzun bir süre gittik derken geleneksel olduğunu tahmin ettiğim çorba molası verildi. Porsiyonların büyüklüğü tartışmasız iyiydi. Lezzet konusunda biraz tartışıp güzel ya da kötü diyebiliriz. Çorbacının yeri düzce merkezde makarna ve kebap evi var oranın yanı. Adını unutmuşum çorbacının ama bir bilene sorma taktiğiyle kolayca bulunabilir.

Ardından jandarmaya ulaştık. Bizi kamp yerine götürecek komutan yokmuş. Komutanı beklerken Anıl Şeyda , Cücü , Derya ve ben nöbetçilerden ve Anılların bir önceki mağarada başına gelenlerden yola çıkarak bir sohbet başladı. Şeyda’nın aile ağacını anlatarak bir anısı anlatması herkesi olaylardan çok kişilere yönlendirdi. Şahsen Nurettin ve Bekir isimleri hala aklımda. 4:00 a doğru komutan geldi. Kamp yerine doğru okulun verdiği araçla gidebildiğimiz kadar gittik. Sonra jandarma aracına eşyaların aldığı kadarını ve Anıl transfer edildi. Kalan çantalar sırtımızda kamp yerine doğru yürümeye başladık. Yerler hep çamurdu bastığımız yere çok dikkat ediyoruk. Paçalarımızı dikkatli dikkatli çamur yaptık. Kamp yeri tam olarak yol üstündeydi. Yolgeçen hanı gibiydik. (yağmurun yağması ve karın erimesiyle yol çok çamur oldu bir dahakine kampı yola kurmayın .).Yattık kalktık.

Sabah 9:00 gibi uykumu misler gibi almıştım. Soğuktur biraz daha yatayım dedim olmadı kalktım. Keşfe çıktım selam verdim sağa sola. Gördüğüm odunları gözüme kestirdim. Dönüşte topladım. Başladım kamp ateşinin temellerini atmaya bu arada dumanla muhtar amcaya biz uyandık diyormuşum haberim yokmuş. Muhtar geldi ateşe büyük katkı yaptı kalın odun falan getirdi. Şeyda uyandı.(Üşümüş.) Peri , Emre uyandı.Sonra kim kalktı bakmadım. Ama 3 gibi Ferdi uyandı. Bütün ayarlamaları yaptım , planı yaptım diyordu. Bu plan sonra on kere değişti gerçi :D. Öncü grup mağaraya girmeden kahvaltı yaptı. Saat gün kavramı karıştı biraz ama idare edin. Bi an birisi muhtara hangi gündeyiz diye sorduğunu hatırlıyorum. Zamanın birinde Çarli isimli bir köpek geldi. Adı hakkında çok yorum yapıldı Çarli maymun ismi bunun adı ya Karabaş ya da Arap olmalı. Çağlar’ ın Çarli’ye verdiği ilk ekmekle kampa anında alışan köpek kısa zamanda kampın sevgi ve nefretini kazandı. Adeta kamptan biri gibiydi yemeğimize ortak oluyor bulaşıklara yardım ediyor oradan oraya yürüyüp duruyordu.Sonra arsızlık yapmaya başladı. Çağatay bağlamak gibi zeki bir plan öne sürdü. Ben de bizim çadırın matlarının ipleriyle bağladım. Herkes ipin kopacağını iddaa ediyordu. Ben de köpeğin ipi koparacak güce sahip ama iradeye sahip olmadığını düşündüğüm için içim rahattı. Ama kamp alanından biri bu iradeye sahipti uzun bir süre sonra Çarli yine aramızdaydı. Sonra 35 kere daha bağladık ama sürekli gizli güçlerin yardımıyla çözülüp çözülüp geliyordu. O gece çok soğuk oldu öyle ki Çarli’nin ipi çözülmüş olmasına rağmen bizim yanımızdan gidip kendine sığınacak bir yer bulmuştu.



Ertesi gün sabah ben Manolya Turgay, Şeyda, Serra, Şerefin mağara sırası gelmişti. 9:00da mağaraya girecektik. Sabah olunca Manolya Turgay dan kahvaltıyı tuluma istedi. Turgay mağara sıcak olur kahvaltıyı orda yapalım diye kurtardı kendini. Biz giderken Ferdi kalkmış ateşi ve yemeği bizim çıkışımıza hazırlamak için çalışmalara şimdiden başlamıştı. Ferdi çalışırken biz sarmaşıkların altınsa mağaranın girişinde kahvaltıya başlamıştık ki ne görelim yanımıza aldığımız meyve sularının aslında içinin boş olduğunu fark ettik. Bundan bi kaç dakika önce yanımızdaki (su hariç) tek içecek olan sütü kimse içmez nasıl olsa diye ben bitirmiştim. Ekmek arası cips karper falan kahvaltı bitti.

Mağaraya girdik önce dik bir eğim varmış ama girerken değil çıkarken fark ettik. Alt emniyetle indiğimiz ipe geldik. İndikten sonra alt emniyeti çıkarmayı unutmuşum :D gidiyorum Turgay hatırlattı. Sonra üzerinden su akan bir kayanın altından geçtik. Hem de ıslanmadan. Bir süre daha gittik mağara bitti sandık. Surda 10 metre yer var bakacaksanız oraya bakın da gelin dediler. Bu kadar geldim 10 metre daha gideyim dedim . Birde ne göreyim orda bir oyuk var gittikçe gidiyor. Ardımdan Şeref geldi. Ben mağaranın devamını yeni bulduğumu sanarak havalarda uçuyorum. Şeref hemen Baltalı İlah gibi devreye girdi. "10 metre demedi 10 dakika var dedi.” Ben de keşke sölemeseydin mutlu mutlu geziyordum dedim ilk heyecanla bayağı yol katetmiştik geri dönmeye üşendik başladık beklemeye. Şeyda geldi, “Aaaa daha devamı varmış" deyince bir sevindim ki sormayın. Mağaranın devamını ben buldum diye hopluyorum zıplıyorum. Oysa mağarayı kim kaybetmişte biz bulalım. Sığ bir sudan geçip az ilerde sifona geldik. Hem o suya girmek istemedim hem de suyun durgunluğu üzerindeki çer çöpün hiç hareket etmemesi devamına ilerlenemeyeceğine inandırmıştı beni. Sonra Emrahla konuşmamızdan öyle gözükse bile devam edebileceğine inandım. Mesela göle açılabilirmiş. Mağaradan çıkış mağaranın girişine çok yakın olan yere tırmanana kadar rahat geçti. Orayı tırmanırken Yusuf diye bir arkadaş aklıma geldi.


Mağaradan çıktık geçtik ateş başında Emrah’ı gördüm bize çorba hazırlamış artık kimin emeği geçtiyse teşekkürlerimi sunuyorum. Köyden çocuklar gelip bize uzaktan bakıp gidiyorlardı. Yanımıza çağırdık yine olmadı. Son güne doğru anca ısındılar bize. Hatta faaliyet fotoğrafında o çocuklardan biri de var. O akşam kuru fasulye ve bulgur pilavı yapıldı. Tadı damağımızda kaldı sonraki akşam da kuru fasulye yapıldı. Akşamlardan bi akşam Tahsin 160 lümenlik ışığını ve fonksiyonlarını gösterdi bütün ekibin çok hoşuna gitti. Sonra karın erimesiyle daha da soğuk oldu ayrıca daha da çamurlu bu yüzden bir gün önce dönelim fikri bulaşıcı hastalık gibi yayılıyordu. Son gün içmeceler yine çok evirmeli çevirmeli oldu. Hava soğuk olduğu için aramızdan ayrılanlar oldu. Gece Cücünün ateşi serinletmesiyle son buldu bide közden dudağını yakmış nasıl yaktığını sır gibi saklıyor.

Ertesi sabah kalabalık hızla yemek çadırını yağmalıyor bir yandan da çadırını topluyordu. Kamp alanından toplanıp araca doğru yürümeye başladık. Köy kahvesinin yanında araç bekliyordu. Kahvede bolca çay içildi ısınıldı. Sonra faaliyet fotoğrafı çektirilip araca bindik. Yine çorba içtik aynı yerde sonra çok soğuk bi yerde mola verdik. Yolda el kızartmaca ile çocuk oyunları furyası başladı. Tarlaya ektim bir kabak bir kabak olmaz üç kabak oynayamadık Cücü ısrarla kabak değil kapak ekiyordu. Çatlak patlak yusyuvarlak oynadık. Katılmak isteyen kişi sayısının fazlalığından zevkli olduğu belliydi. Ama en çok oynamak isteyenler ilk çıkanlar oldu sonra oyunu sabote etme girişimleri başladı. Derken Ankara ya geldik…

by Emre FEDAKAR

13 yorum:

şeyya dedi ki...

ELLERİNE SAĞLIK FEDAKAR EMRE:)

turgay baş dedi ki...

eline sağlık fedakar.. adın da fedakar kalacak bilmiş ol.. itirazın varsa biran önce bu itirazı dile getirmelisin yoksa yapışır dakurtulamazsın.. söyleyim..

Emre dedi ki...

fedakar kalsın sorun değil hatta güzel ama yazan yöneten fedekar olmuş onu fedakar olarak düzeltirsek daha güzel olur :D

turgay baş dedi ki...

hiç te gözünden kaçmazmış.. tamamdır hemen gerekli müdahaleyi yaptım ben :)

yazılarının da devamını beklemiyorsak, ne olayım :)

Manolya Calisir dedi ki...

Eline sağlık Fedakar, ben de pek beğendim doğrusu =)

şeyya dedi ki...

Bu arada çorbacının adı da ;
MÜLAYİM :))

Emre dedi ki...

Ben onu Ferdi uydurdu sanmıştım.(Bir daha ki sefere durduğumuz yerlerinde fotoğrafını çekelim. Nerede durduk nereden geçtik belgelerle ifşa edelim.)

şeyya dedi ki...

ayrıca:));
(daha dikkatli şekilde 2.kez okudum da ekleme ve düzeltme yapacağım:)

Nurettin deil Nusret (hala isimlere takılıyorum)

birisi deil birileri o iradelere sahipti Anıl ve ben çözdüm =)

Senin mağaraya girdiğin grupta Serra da vardı=)

bu kadar sanırım:D
ellerine sağlık yeniden çok eğlenceli olmuş

Emre dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Emre dedi ki...

Fotoğrafları ekleyene de ben teşekkürlerimi iletiyorum. Renk katmış.
Gülcem diye Nusreti Nurettin anlamışım.Serra beni affet!
Sizinde gözlerinize sağlık bu kadar desteklediniz bir dahaki faaliyete de yazarım artık.

wamfux dedi ki...

kalemin mürekkepsiz,klavyen tuşsuz kalmasın ...eline sağlık :Dm çok beğendim la

Emre dedi ki...

Eyvallah.

şeyya dedi ki...

çorbacının kartları var eğer eklemek isterseniz:))

 

İletişim

Bu blogda yazar olarak yer almak ve katkıda bulunmak istiyorsanız, blog yöneticileri ile iletişime geçmeniz yeterli olacaktır.



Blog Yöneticileri

HAKKINDA

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK) 1988 yılında kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde araştırma ve eğitim faaliyetlerine devam etmektedir.

AMAÇ

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu 'nun (HÜMAK) çok yazarlı resmi ve gayrıresmi paylaşım ortamıdır.

Kafasından bareti eksik etmeyen tüm mağaracıları aramızda görmekten keyif, zevk, haz ve gurur duyarız, hoşnut kalırız..