21 Kasım 2010 Pazar

Mağaracıya tatil demek mağara demektir


HÜMAK

Not: Uzun bir yazıdır, haberiniz ola :)

Her tatili dört gözle beklerim tatilin başında ya da sonunda mağaraya gitme umudum olur. Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde uzun bir ramazan bayramı tatilini geride bıraktık. Tati boyunca neredeyse mağaraya doydum diyebilirim. Bir süre sanırım mağaraya girmeyi düşünmeyeceğim :). HÜMAK olarak önce 12-15 kasımda Zonguldak sofular mağarasına eğitim faaliyeti düzenledik ve ardından 16-20 kasımda Antalya ve Isparta’ya araştırma gezisi düzenledik. Bu iki etkinlikte de bulunmak benim için büyük bir şans ve deneyim oldu çok eğlendim.

Zonguldak sofular mağarası ilk girdiğim mağaradan biriydi ve methini baya önceden bizim kulübün dinazorları tarafından işitmiştim. Merakta etmiyor değildim oraya gidilmesi bile aniden gelişti. Neyse efenim, bu faaliyetin sorumluluğu Cem ve benim omuzlarıma bir hafta öncesinden binmişti. Çalıştık çabaladık güzel, ilginç ve akıllarda kalması açısından baya düşünüp taşındık. Daha önceden yapmadığımız ilginç şeyler olmalıydı. Bunların başında her gece ateş başında kestane, son gece eğlencesinden sonra içilen işkembe çorbası (şanslı azınlık içebildi bu çorbayı) ve bayram öncesi yapılan bir tepsi baklava faaliyetin tam anlamıyla son noktası olmuştu. Eminim hepsi Hümak ailesinin damağında farklı bir tat bırakmıştır.

Gelelim sofular mağarasına 3 ekip olarak mağaraya girildi. Her ekip girip çıktıktan sonra biraz yorgunluk biraz sevinç karma karışık duygular içindeydi. Bana kalırsa sofular mağarası tam bir oyun gibiydi. 3 canın var hiç birine kıyamıyorsun ama gittiğimiz yollar zorlu. 1. Aşama Önce çatlağı geç ve ilk merdivene doğru yollan. 2. Aşama merdiveni çık ve büyük salona gitmek için yine bir merdivenden in. İnmeler çıkmalar hiç eksik olmadı, baya efor harcayan bir mağaraydı yeni arkadaşlarımız yoruldu yorulduğu için kamp boyu uyudu. 3. Aşama mağarada gölü bul ve gölün gerisindeki prensesi kurtar oldu ama bir türlü göl bulunamadı prenseste kurtarılamadı. Bir daha ki faaliyete kurtarılacak. Fazladan hala enerjim var diyenler için ise mağaranın 4. Aşaması fosil kol bulunuyordu ıslak kaygan inmeli çıkmalı bir kol. Yürümekte bile zorluk çekiliyor. Herkes mağaradan çıktığında 3 canının hepsine de sahip olmasına sahipti ama kimisi sağını solu çizmiş kimisi dizini sakatlamış kimisi de yorgunluktan solmuştu. Mağara biraları, sıcak kamp yemekleri önlerine gelince neşelenmiş mağarada olup bitenler ortaya dökülmüştü.

15 kasım pazartesi akşam saat 10 gibi Ankara’ya döndük. Ha şunuda değinmeden geçemeyeceğim dönüş yolunda uğranılan damak tadı denilen yerde yenilen kebab ve çorba beni iki gün tok tuttu. Nasıl bir lezzettir kardeşim baya iyi oldu açıkmış midelerimizi şenlendirdi.

Benim için daha faaliyetler silsilesi yeni başlıyordu. Daha sofular arabasından inmeden bir diğer araç ile görüşüyor aracı alacağım yeri kararlaştırdım araç sahibi ile. Beytepe kampüsteyim arabaya bindim indim bir şeyler oldu ve ben kendimi aştinin önünde Anümab’lı arkadaşlarla aştinin önünde buldum. Alper abi ben ‘’sırt çantamı okulda unutmuşum’’ dedi ve bir şakınlık bende peydah oldu nasıl koca çanta unutulur bilemedim, neyse sorgulamadan atladık kiralanan araca doğru beytepeye yollandık. Beytepe malzemeler indirilmişti. Cem gidilecek faaliyet için hazırlık yapıyordu ona da yardım ettik malzemeleri yükledik arabaya. Arabada Tahsin, Aycan, Alper, Cem hep beraber doluştuk ve önce Tahsin ve Aycan’ı sonrada Cem’i ve en son olarak Alper’i evine bıraktım ve benim eve girişim gece yarısı 01 buldu.

Dinlendim dedikten sora 02 de cem’i almaya gittim yazık adamım uyumamak için alar kurmuş beni bekliyordu. Onu aldım ve Eryaman’a ferdiyi almaya gittik. Yorgunluk gözlerimizden akıyordu, sabah 6 da yola çıkalım biraz uyuyalım dedik.

16 kasım bayram sabahı saat 06.00 kimse yok yollarda, yolda olanlarında kurban ya da camiye gitme telaşı mevcut idi. Bizde mağaraya gidelim diye yollara tekrar düştük. Ahmet sücüllü namı değer cücü bizi Antalyalarda beklemekte idi. Dağları tepeleri aştık en sonunda saat 13.00 gibi antalyaya düştük. Sücü tabi erken geldiği için Konyaaltı plajını gezmiş hafif bir ter atmıştı. Atladık arabaya tekrar koyulduk yola kemer, kumluca, Finike, Demre derken akşam saat 8 gibi çevreli köyüne vardık. Yol bilmeyiz iz bilmeyiz gelmişiz uzak yoldan. Köy kahvesi en güzel yerdir bilgi almak için indim ve köy kahvesinde meraklı gözlerle bize bakan insanlar bulunmaktaydı. Birden kahvenin önünde 3 kişi ortururken oldular mı meraklı bir kalabalık. Çevreden gelen kedi çıyırtılarına dayanamayan ferdi ‘’ mart mı geldi nedir kardeşim gibi’’ bir soru attı ortaya. Ben ve diğer ekip üyelerinin şakınlığına bakan köylüler normal heral de deyip pek aldırış etmediler. Metin abi ve kardeşi bize düdenin yerini gösterdiler ve çevreye bakınırken Deümak’lı arkadaşlar mağarayı çoktan araştırdıklarını orada öğrendik ve bu varan 1 oldu :). Neyse efenim gelmeden bilemezsin, girmeden göremezsin felsefesine uyarak mağaraya giriş işini ertesi sabaha bıraktık. Kampı uygun bir yere attık ve dinlenmeye çekildik.

17 kasım sabah 9, çevremizde seralar mevcut bayramlaştığımız insanlar seralardan kırmızı biber, elma ellerinde olan mahsullerden bize de ikram ettiler. Pek misafir perver Çevreli köyü sakinleri. Saat 11 gibi Hazırlandık gerekli ekipmanı alınca mağaraya doğru ilerledik. Cem önden gidip mağarayı döşeyecek ben arkasından sonra cücü ve ferdi gelecek diye konuştuk ama öle olmadı. Benim karnım bir garip, midem dönüyor başım ağrıyor tam mağaraya girecekken kötü oldum ve mağaraya girmekten vaz geçtim ve ferdinin yardımları ile çadırıma kadar getirildim dinlemek için. Birkaç saat uyuduktan sonra kendimin de iyi olduğunu anlayınca bende yardım için ekibin yanına mağaraya girmek için hazırlandım. Mağaranın ağzına varınca bizimkilerin çıkmış olduğunu gördüm. Yanlarına gidince mağaranın pek güzel olmadığını içinde bir yılan ölüsü ve canlı yılan ve kurbağaların bulunduğunu öğrendim. 40 m lik bir inişten sonra 50 m yatay bir şekilde devam ettiği ve çatlakla sonladığını söylediler. Hemen düşünüp taşındıktan sonra geçen yazın araştırdığımız Honaz mağarasına gidelim dedim ve ikinci planı yürürlüğe soktuk.



Saat 18 kamp toplandı karnımızda aç, köy kahvesine uğrayalım dedik bir çay içelim yola devam ederiz diye düşünüyorduk. Çay içerken cücü nerden bulduysa bir simit ile içeri girdi ve talihimiz bu noktada döndü simit’i 4 parçaya bölerek çayın yanına katık yapıyorduk ki bunu gören Metin abi gelin bizde karnınızı doyurun diyince gözlerimiz ışıldadı. Misafirperver çevreli köyü bir kez daha gönlümüzü kazandı. Afiyetle lezzetli yemekleri yedikten sonra saat 8 de mağara için gene yollara düştük.
Çaltepe köyüne Honaz mağarasına gitmek için Antalya’dan Manavgat istikametine giderken köprülü kanyon, beşkonak sapağından saptık ve virajlı bol yokuşlu yollar başladı saat gece yarısın çoktan geçmiş araç içinde bir sessizlik bürümüştü. Köprülü kanyonda geceyi geçirmek için kamp attık mağaraya’da yakındı burası. Saat 2 gibi herkes dinlenmeye çekilmişti.




18 kasım sabah saat 8 kahvaltımızı nehir kenarında keyifle yaptıktan sonra çaltepe köyüne doğru yola çıktık. Saat 11 gibi mağaranın bulunuduğu yere vardık hazırlıkları tamamlayıp mağaraya girecek ve haritalama yapacaktık ama olmadı. Mağaranın ağzına giderken yolda gördüğümüz insanlar mağaranın içine aydınlatmak için ateş yaktıklarını dikkatli olmamızı söylediler. Çok garipsedik ve mağaranın ağzına varınca keskin bir is kokusu etrafı sarıyordu. Bakalım içerde ne olmuş diye mağaraya girdik, keşke girmez olaydık göz gözü görmüyor dumandan dolayı, nefes alması çok zor. Yapılması gerekeni yaptık ve hemen geri döndük. Dumanın dağılmasını beklemekten başka çaremiz kalmadı buda varan 2 oldu :).



Çaltepe köyünde Araştırma gezisinde bize gösteren Ramazan amcanın yanına gidelim dedik belki karnımızıda doyururuz düşüncesi bizi sarmıştı. Neyse gittik Ramazan amca hacca gittiğinden görüşemedik ama kızı beni tanıdı ve buyur etti. Sofra hazırlayıp yemeklerimizi bir güzel yedik herkesle hoş beş sohbet ettik. Mağarada ateş yakmalarını anlattık. Yatmak için kampa geri döndük. Havada pek soğukmuş hemen kamp ateşini yakıp sıcak bir çay keyfi ve kestane pişirip enerjimizi topladıktan sonra yattık uyuduk.

19 kasım Cücü ve Ben dün bıraktığımız mağaraya ölçüm için girdik. Temsili bir kurtarma saati verdik kampta kalan arkadaşlara ve yolumuzu tuttuk. Mağaraya girdiğimizde duman gitmiş görüş mesafesi iyiydi. Hızlıca mağaranın sonuna doğru ilerlemeye başladık gölleri geçtik, salonlara girdik mağara umduğumdan büyük çıktı ve en sonunda sonuna ulaştık. Artık ölçme işine gelmişti sıra çıkardık klinometreyi, pusulayı çektik metreyi karış karış ölçtük mağarayı. Tabi zaman o kadar hızlı ilerlemiş ki kampta kalan ferdi ve cem meraklanmışlar haklı olarak. Cem ve Ferdi mağaraya girdiklerinde bizi işimize konsantre bir şekilde görünce sevindiler ama yüreklerini sıkmıştık bir kere. İyi olduğumuzu mağaranın uzun olduğunu anlatamadık bir süre, baya meraklanmış ve endişelenmişler. Ferdi, cücüyü yanına alarak mağaradan çıkıp kampa gittiler. Bana da mağaranın son kısımlarında Cem yardım etti. Saat akşam 7 de mağaradan çıktık. Islanmış, açıkmış ve üşümüştüm ama mağarayı haritalayıp kampa varınca tüm yorgunluğum gitti. Cem ve Ferdinin yaptığı yemekleri yiyip biraz dinlendik.




Sıra geldi ankaraya dönüşe konuştuk Ferdi yarın ki ablasının nişanına yetişmek için nerden geçeceğiz bilet bulabilecekmiyim telaşı içerisinde. Yola koyulduk Yeşilbağ köyü, kesme, derken Isparta yoluna düştük. Telefonlar çekmeye başlayınca Ferdi ve ablası arasındaki diyalogda artmaya başladı. Netten otobüs biletlerine bakmalar, Isparta da bursa ya 00.00 da otobüs var denildi. Acaba yetişirmiyiz yetişemezmiyiz endişesi hepimizi sardı. Kesmede arabaya mazot koydurmak için benzinliği açtırdık. Ispartaya kaç saatte gideriz dedik adamlar iki saat söyleyince,saate baktım saat tam 22.05 di yetişmemiz biraz şans olur diye düşündüm. Yoların durumunu biliyordum nede olsa ama bir tarafta da ferdi ve ablasının mesut günü vardı. Neyse karamsar olmadan bastık gaza geçtik köyleri,virajları gece karanlığında. Havada dolunay yolumuzu aydınlatıyordu. Eğridir gölünün kenarından geçerken hala yetişip yetişmeme durumunu düşünüyorduk. Yetşirse ucucuna olacak, ya da ucucuna kaçıracaktık. Isparta tabelası, otogar tabelası tam 10 dk vardı. Saat 23.53 de otogara girdik ve ferdi biletini alınca ve otobüsüne binince derin bir oh çektik yetiştirmiştik.

Ferdiyi otobüsüne bindirmenin mutluluğu ile karnımızı doyurduk ve bizde yola koyulduk ama hepimiz yorgun ve uykuluydu. Cem arkada yayılarak uyudu. Kah cücü kah ben abrayı kullandık ta ki benim uykum gelene kadar. Uykum geldi bilemediğimiz bir yerde çektik arabayı bir saat uyuduk. Sonra cücü arabayı ankaraya kadar getirdi sağolsun.

20 Kasım ankaraya saat 8 de geldik beytepeye malzemeleri indirdik ve cemi evine bırakıp bende eve gittim. Yorucu ve bir o kadar eğlenceli bayram faaliyeti sorunsuz bir şekilde sona erdi. Bahtsız mağaracılarmıydık yoksa şanslı azınlık mı kararı siz verin :)

4 yorum:

Manolya Calisir dedi ki...

Sevgili Nezoris, öncelikle ellerine sağlık, pek de güzel yazmışsın ne de güzel yazmışsın =)

Çok mantıklı bir benzetme olmuş, harbiden mağara oyun gibiydi, ama tek canımız vardı valla :S Yalnız düzeltmem gerek sanırım, son ekip -yani biz- gölü bulduk hatta prensesi kurtarma temsili olarak Deniz'i suya atıp sonra çıkardık =)

Kararımı açıklıyorum: tabi ki de şanslı azınlıksınız.

Katakuchiiwashi dedi ki...

baştaki uyarıdan korkmayıp okuyunuz fazlasıyla akıcı bi yazı... nezoris allah klavyene zaval vermesin...

turgay baş dedi ki...

eline sağlık.. çok güzel olmuş.. faaliyette çok güzel olmuştu zaten..

sevgili Anıl Alkan için yaptığı odunlu istasyon ve bir takım odunsu etkinlikler için ekstra bir yazının daha münasip olduğunu düşündüğünden olsa gerek kendisine pek yer vermemişsin.. bence de ayrı bir yazı şart.. ama kim yazar bilmiyorum.. ben amardan bekliyorum ama kendisi ne düşünür onu da bilmiyorum..

kamptaki yeme içme aktiviteleri için bazı kendini bilmezler totoşluk demiş ama kaale almadım kendilerini ne de olsa kendini bilmezler :)

son fotoğrafta cücü hayrına mağaraya soktuğunuz bir belediye çalışanı gibi duruyor ..

nezorıs dedi ki...

sayın turgay baş yine yerinde tesbitler ile beni benden aldınız üstadım.

Anıl sistemini anlatmalı hatta bir çizim ile açıklamalı o yüzden pek girmedim o konuya:)

ben amarın keskin zekasını kalem ile birleştirince ortaya mükemmel bir yazı çıkacağından eminim. heyecanla bekliyoruz.

Fotodaki cücü değil zaten ıspartada çalışan belediye işçisi ikizi onla girdim mağaraya :)

son olarakta '' bu ne yaa, mart mı geldi haa'' by ferdi

 

İletişim

Bu blogda yazar olarak yer almak ve katkıda bulunmak istiyorsanız, blog yöneticileri ile iletişime geçmeniz yeterli olacaktır.



Blog Yöneticileri

HAKKINDA

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK) 1988 yılında kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde araştırma ve eğitim faaliyetlerine devam etmektedir.

AMAÇ

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu 'nun (HÜMAK) çok yazarlı resmi ve gayrıresmi paylaşım ortamıdır.

Kafasından bareti eksik etmeyen tüm mağaracıları aramızda görmekten keyif, zevk, haz ve gurur duyarız, hoşnut kalırız..