18 Haziran 2010 Cuma

cehennem sıcağı vs mağara serinliği( güvercinlik)

Yazar: Ferdi Uğurlu
Yazı Tarihi: 18 Haziran 2010

4-8 Haziran 2010 Konya - Güneysınırı-Güvercinlik Mağarası Kampı

çantamı aldım koluma
çıktım kampüs yoluna
ben bir ego beklerken, beklerken beklerken beklerken beklerken....gelmedi meret.ne ego ne dolmuş..zaten bekleyince gelmezler..faaliyet benim için sorunla başladı inat yaptım geldim..
faaliyet öncesi çimenlerde keyif yapılıp bol bol eğlenildi..keyifli bi gezi olacağı burdan belliydi:D
güsel bi 4 haziran akşamı saat 11 de malzemeler arabaya yüklenip 11.30 da yola çıkıldı..(cem,cansu,eşref,şeyda,emrah,anıl,ahmet sücü,aycan,şeref,ebru ve FERDİ )okulun verdiği nimetlerden faydalanıp otobüse güzelce yayıldık.koltuk fazlası vardı ve bu koltuklar usta ellerde güselce sahiplenildi..yola çıkıldıktan sonra bu usta ellerce sahiplenmiş koltukta mışıl mışıl uyudum.. ben uyurken bol muhabbet bol eğlence olmuş olsa gerek ki sabah ben kalktığımda herkes yorgundu..
uyandığımda konyaya çoktan varmış jandarmadan izin istiyorduk.izinler alındıktan sonra uygun bi fırından bolca ekmek alındı..şöför abey bunlar az 50 tane alın nağraları atsa da 30tane alıp yola koyulduk..(ekmekler sıcakken çok güseldi) uygun köyden muhtar alınıp mağaranın yoluna girildi..muhtarla emrah'ın konuşmalar şahane idi..emrah halktan bihaber bilim adamı rölünde efenim buralar testisin çekilmesi ile oluşup tüm buralar karstiktir.. muhtarın aklında küfür mü edio gibi düşünceler geçse de bu düşünceleri günyüzüne vurmayıp mağarayı gösterdi...muhtar beyimiz tüm köy gibi defineci olup bazı masallar anlatsa da pek ciddeye alınmadan dinlenildi..
neyse mağara bulundu kamp kuruldu..sabahın serinliğinde yatalım denildi..(öğlen bi grup mağaraya girckt)amabiz yatar yatmaz güneş tepimize çöreklendi ve çadır içinde sauna etkisi yaptı..ahmet hariç uyuyan yoktu..burdan brawoo ahmet nağraları atıp alkışlıyorum kendisini..
az birz uyunup aycan emrah cem ve şeyda mağaraya döşemeye indiler.bzde ahmetle yanlarında yancı modunda bi istekleri olursa gider alır geliriz die onlarla gittik..
bi istekleri olursa diye gittik ama istekleri olmaz olur mu hiç :D
ahmet ve ben mağara ile kamp arasında mekik dokuduk.git gel git gel git gel öldüm ama şeydanın bnm yerime sen gir sözünden sonra hemen dirildim ve bi koşu kamp yerine gidip hazırlanıp geldim.artık inmeye hazırdım.korkmdan da inmeye başladım(yalan hafif tırsma vardı)
mayısları saymazsak ilk dikey mağaram denilebilirdi..inmesi çok zevkliydi..hep freee..şıııııııııııır die iniosun...inerken çıkması nasıl olur die pek düşünmedim..hep şııııııııır die indim.. 85 metre döşeme yapıldıktan sonra ,söz verilen saat geldiği için mağaradan çıkıldı...(döşeme tam bitmemiş mağaranın dibine inilmemişti..).(döşeme için emrah ve cem in ellerinden öperim..)
çıkarken anaaam ağladı...ama yinede pek yorulmadan çıktım :D(yalan )
2.gn mğaraya şeref eşref cansu anıl ve yine cem girdi.cem mağaranın dibini görmek istese 85mt inilip bunun çıkması da var denip daha fasla inilmemiş...ama çok eğlenilmiş...hatta eşrefin mağaradayken star wars ve yemek sözü verdiği söylentileri var...unutulmaya bu :D
2inci günün akşamında son grup mağara girdi şeyda ebru ahmet ve yine emrah ve ben..
ilk gün zorluğu gördüm bidaa dik mağaraya inmem desem de dibini görmeyen dıt dıt dıt diyerek yine indim mağaraya..ben 9.30 da mağaraya inmeme rağmen birkaç aksilik (evet ebru eğer bunu okuyosan o aksilik sensin :p ) yüzünden grubunun mağaraya inmesi 11.30 u buldu..mağaraya inmek dediysemde sadece ilk bölümünü..neyse takım geldi..yavaş yavaş aşağılara inildi..40-80-85-100-130 mt derken bide baktık ki dipteyiz..hobaaaaa..içerisi şahane...avrupa ve türkiyenin en büyük galerisi sözleri gerçekmiş...sesimizin yankısı 6 saniye sonra geri geliodu..ses hızı ve süreden mağaranın uzunluğu ölçülebilir..ilgilenenlerin dikkatine ...
oluşumlar fln şahane...uff o perdeler de ne öyle..:D tek kötü yanı mağaranın dibindeki mad kaynaklı o yazılar idi..mad a kızdım..ankaraya gelince yine kızıcam..bidaaha yapmasınlar :D
ııııııııı -ıh (bunu söylerken yumruğunuzu kapatıp işaret parmağınızı kaldırın ve sallayın) :D
yukardakilere verilen saat yaklaşıyordu ve çıkılması gereken 135 mtre vardı, oyüzden anagaleri de az gezildi..yukarı çıkılmaya başlandı..bana bir hurç verildi...şuan düşünüyorumda fasla ağır değildi sanırım..taşımaya başladım..ben yukarlara çıktıkca hurç ağırlaştı ben çıktıkça o ağırlaştı ve sonunda en uygun olmayan yere bıraktım onu...(üzgünüm)ardından cem girip aldı sağolsun.süpersin cem...
mağarada 13 saat kaldıktan sonra çıktığımda zombi gibiydim..ısınmak su içmek işemek,yemek ve sigara istiyordum..tüm ihtiyacım olan şeyler bunlardı..dünyevi zevklerden arınmıştım :)
bana isteklerimi verene tapabilirdim ki tam o anda aycan yardımıma yetişti..bir dediğimi iki etmedi.şuan isterse ona tapabilirim(yalan) çok teşekkürler aycan
mağaradan çıkıldı güsel bi uykudan sonra kamp toplandı ve yola çıkıldı..ben gelirken uyuduğum gibi dönüşte de uyudum...ilk uyandığımda bi hayratta durulmuştu..el yüz ayak yıkandı..serinledik güselce...ikinci uyandığımda bi lokanta önündeydik..güselce yemek yedik
1.5 metrelik pideler geldi..çeşit çeşit . süperdi..kaçıranlar gelemeyenler adına da bol bol yedim merak etmesinler .:D
3 üncü uyandığımda da kampüse varmıştık..
malzemeler indirildi..faaaliyet toplantısı yapıldı ve dağıldık..
(konya kampında günü kurtaran adam cem dir ..süpermencem.. emraha da batman diyebilriz sanırım )
işte benim gözümden konya kampı..gece geç saatlerde yazdığım için yanlışlar olabilir..şimdiden özür dilerim

15 Haziran 2010 Salı

Eşek Sıpası Kampa Giderse

Yazar: Ahmet Coşkun
Yazı Tarihi: 15 Haziran 2010

15-19 Mayıs 2010 Kastamonu - Küre Dağları - Topmeydanı

ASPEG - HÜMAK ortak araştırma faaliyeti

Okulda macera arayışı içindeyken tanıştım HÜMAK (Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü) ile. Doğada bir şeyler yapmanın benim için güzel olacağını düşünüyordum. Fakat bu kadar güzel olacağını tahmin etmemiştim. İşte böyle, okul döneminin başında, başladı benim “mağaracılığım”. Yatay mağaralara girdik en başlarda. Sonra, 2. dönem SRT eğitimleri almaya başladık ve ilk dikey mağaracılığımı Eskişehir’ de yaptım. Pek iniş yoktu. Fakat ilk olması yeterince heyecanlandırmıştı beni. Her ne kadar içimde kalsa da sevmiştim bunu. Daha bir meraklandırdı beni “mağaracılığa” karşı.
Dikey mağaracılığı Eskişehir’ den sonra küçümsemiştim. Fakat Küre dağlarında yaptığımız araştırma vs. den sonra hiç de öyle olmadığını anladım. Zırvalamayı kesip Kastamonu’yu anlatmaya başlayayım en iyisi…
Okulumuzun bahar şenliğinin ortasına denk gelmişti bu kampımız. O gün MFÖ konserinden gelip yola çıktık. Gece 12.00 – 1.00 civarlarıydı okuldan ayrıldığımızda. Yolculuğumuz içinde şoförümüz Lokman ağabey sağ olsun çok değişik duygular yaşattı bizlere… Sabahleyin Pınarbaşı’na vardık. Tabi ki, ilk yaptığımız şey işkembe çorbalarımızı yudumlamak idi. Çorbalarımızı içtikten sonra birkaç arkadaşımız bize katıldı. Onlar İstanbul’dan geliyorlardı. Alışveriş yaptıktan sonra kamp alanına doğru yola çıktık ve Küre dağlarında Topmeydanı’na kamp kuracağımız yere geldik. Hava gayet güzeldi. Bundan yararlanarak hemen çadırlarımızı kurduk ve dinlenmek için biraz yattık. Öğlen 2 civarlarında ben, Sinan ve İrem Döngelyanı Kuylucu’ ya girmek için kamptan çıktık. Kampa yakın bir yerdeydi bu mağara. Biraz yürüdükten sonra girişine vardık. Hemen mağaraya inmeye başladık. Mağara içinde biraz ilerledikten sonra ilk uzun inişimle karşı karşıya kaldım. “Acaba insem çıkabilir miyim?” düşüncesi kafamdayken atıverdim kendimi ipe. İnerken baya bir ıslandım bunu çok net hatırlıyorum. Mağaraya girme amacımız içerdeki bio-çeşitlilik için birkaç böcek bulmaktı. Ama içerde Sinan indiği yerde kurt ölüsü bulduğunu iddia etti. Biz oraya inmediğimiz için ne kadar doğru bilemeyeceğim. Ayrıca bir de semender bulduk içeride. Her ne kadar kampa getirildikten 2–3 gün sonra vefat etse de kendisini çok sevmiştik biz. İçerde biraz durduktan sonra sıra çıkışa gelmişti. Nerden gaza gelmiştim bilmiyorum; ama Sinan’ la yarışarak çıkmaya karar verdik. Sinan beni geçse de hiç fena çıkmadığımı düşünüyorum. Ayrıca mağaraya girerken girişte gördüğümüz çok güzel renkli (Lacivert gibi bir şeydi sanırım) böcek, biz çıkarken salakça debeleniyordu kaygan zeminde. O gün diğer mağaralara da başka gruplar girmişti. Kamp alanında kalan arkadaşlar da sağ olsunlar; mağaradan çıkanların sıcak yemeğini eksik etmiyorlardı. İlk gün bu şekilde geçti benim için.
İlk gece rahat bir uyku dileğiyle yatmıştım; oysaki sabahı unutmuşum. Erken saatlerde güneş çadırımıza vurmaya başladı. Çadırımız her ne kadar iyi olsa da doğanın o eşsiz gücüne dayanamadı. Kısacası Güneş yüzünden erkenden kalkmak zorunda kaldık. Kahvaltıyı yaptıktan sonra 6 kişilik bir ekip başka bir mağara araştırması için kamptan ayrıldı. Arkalarından baktım çok üzüldüm gittikleri için. Ama elden bir şey gelmiyordu. Arkadan gelen “Sorkun’a gidiyoruz.” lafını duyduktan sonra kendime geldim. Hemen hazırlandık ve Sorkun’a doğru 6 kişi yola çıktık. Teknolojinin (arabaların) bizi götürebildiği yere kadar gittik. Sonra tabanvay (yürüme) devam ettik. Yürümeye başladıktan sonra Ali arkadaşımız bize buraların hiç tekin olmadığını, gece çıkınca kaybolunabilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu anlattı. Zira bir gün önce kendi başlarına benzer bir olay gelmişti. Ali’nin “şu ağaca, bu böceğe dikkatli bakın akşam çıkınca yön bulmada lazım olacak” şeklindeki telkinleriyle mağaramızın girişine geldik. Sorkun’ un iki girişi vardı. Birisinde ıslanmamak çok zor bir ihtimaldi ve üzerimde bu ıslanmaya dayanıklı şeyler olmadığından diğer girişten girmeye zorlandım. Diğer giriş direk inişle başlıyordu. İsmine baca demişlerdi galiba. Evet, evet baca ile başlıyordu bu giriş. Bir gün öncesinde döşenen yere kadar hızlıca indik. Ama döşenen yerler bitince kâbus dolu beklemeler başladı (Ekibimiz gayet hızlıydı ama benim ilk döşemeyi beklememden dolayı kâbus dolu demiş bulundum). Buradan dibe inmek eğlenceli, zorluydu.
Duvarı yalayarak geçme hareketleri, cadı kazanlarındaki sulara girme ihtimalleri ile doluydu burası. Özellikle bunu Cem arkadaşımız iyi hissetti. Mağaranın sonuna varınca önceden hiç inilmemiş bir yerin olduğunu gördük. Bir noktada birimizin geride durup bizim ipimizin atıldığı yeri koruması gerekiyordu. İşte bu fedakârlığı Cem yaptı. Kendisine bu noktada minnettarız. Ben, Ender ağabey, Ali ilerledik ve bir yerde iniş için döşeme yaptık. Ayrıca mağaranın diğer girişiyle bağlandığını düşündüğümüzden döşeme yapılırken yukarıda bir delik gördük. Buraya gidecek şanslı kişi ben seçildim. Biraz debelendikten sonra saygıdeğer deliğin kara delikten başka bir şey olmadığını keşfedebildim. Döşeme yapıldıktan sonra Ender abi aşağıya indi ve mağaranın sonuna geldiğini söyledi. Mağaranın dibinin öncesinden bilinene göre yaklaşık 10 metre daha aşağısına inmiş olduk. Geri döndüğümde Cem’in bıraktığımız yerinde olduğunu fakat biraz üşüdüğünü gördüm. Kendisini biraz ısıttıktan sonra (Nasıl ısıttığım hakkında yanlış düşüncelere kapılmayın) ikimiz hemen çıkışa başladık. Çıktığımızda gece olmuştu ve yön bulma konusunda Ali’nin de anlattıklarını kullanarak araçların yanına gittik. Hemen kampa giderek yemeğimizi yedik ve çadırlarımıza çekildik.
Güneşli bir uyanışla diğer bir gün başladı. Bu gün diğer kamptan gelen arkadaşlarımızdan aldığımız istihbarat ile Çovurmatepe’ ye girilmemiş bir kola girmeye karar verdik. Ben, Ender ağabey, Ebru ve Ahmet’ den oluşan 4 kişilik ekip kendimizi bu kutsal göreve adayacağımıza yemin ettikten sonra ormana daldık. Mağaraya gelirken Ebru hep mağaranın bir kaya içindeki oyuktan ibaret olduğunu tekrarlıyordu. Mağaradan çıkarken fikrinin değiştiğine eminim. Mağaraya geldiğimizde çok fazla girişinin olduğunu gördük. Birinden içeri geçtikten sonra girilmemiş kolda ilerledik. Fakat ilerledikçe genişledi ilerledikçe karmaşıklaştı. Bir delikten girdiğimde 4 tane yeni delikle karşılaştığımı hatırlayabiliyorum. Hep farklı yeni yerlerde gezdiğimi düşünüyordum. Fakat mağaranın girişinde dolandığımı mağaradan çıkarken fark ettik. Bu kolda sağa sola bakınarak ilerledik ve ilerledik. Boyumuzu geçen suların içinde balık gibi hissetmiştim kendimi. Bir ara boyu geçen bir yerden yüzerek geçerken Ebru çizmelerini suya düşürdü. Bu halde ilerlemeyeceğini söyleyince ve Ahmet arkadaşımızın kendini iyi hissetmemesinden dolayı mağaramızın sonunu göremeden geri dönmek zorunda kaldık. Dönerken ilk mağara dalışımı gerçekleştirdim ve Ebru’nun çizmelerini sudan çıkardım. Mağara hep yatay ilerliyordu. Çıkarken birkaç resim çekindik ve kampımıza dönmek üzere araca döndük. Ender ağabey sayesinde akşam yemeğimizi çok güzel bir manzara eşliğinde, Gurbettepe mağarasının girişinde, yaptık. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim Gurbettepe mağarasının girişindeki şelalede kafamı yıkamam kendimi filmlerde hissettirdi. Bu gün kamp boyunca en güzel günümdü belki de… Akşam yemeğimizi yedikten sonra kampa geldik...
Kampta son günümüze geldiğimizde bu günün en zorlu günüm olacağını düşünmemiştim hiç. Sorkun’ un diğer koluna girip ölçüm yapılacağını öğrendim ve bunun iş için Ender ağabey, ben ve Ahmet Sücüllü seçildi. Bu mağarada son istasyona kadar indik. Fakat son istasyon mağaranın sonu değildi. Ender ağabey biraz daha inip inemeyeceğimizi kontrol etti. Ancak bunun yerine çıkışa geçmemiz gerektiğini düşündük. Görev dağılımına göre ben en önde metre ile çıkacak, Ender ağabey açıyı, doğrultuyu ölçecek, Ahmet en arkadan ipi toplayarak gelecekti. Aynen bunu yaptık. Fakat son istasyonlara(yani girişteki ilk istasyonlar) geldiğimizde ıslanmamak için bota binip bottan ipe geçiş yapmayı planladık. Bu noktada kendimi bir Sat komandosu gibi hissettim. Bottan ipe girip çıkış yapıyorduk. Her ne kadar yorulsam da bu duygu beni yeterince enerjiyle doldurdu. Fakat Ahmet’ in bu duyguyu o kadar hissetmemesi, bir istasyonun yeterince düzgün olmaması kendisinin istasyonda bana çaresizce bakarak kalmasıyla sonuçlandı. Bu yüzden o kadar yükle en yukarı çıkmanın verdiği rahatlık o kadar uzun sürmedi. Dönüp Ahmet’ in yüklerini de alıp yukarı çıkarttım ve evet bu sefer rahatladığımı hissetmiştim. Ama mağaranın girişine baktığımda ışık görüyordum. İçerde çok kaldığımın farkındaydım. “Acaba hipotermiye mi giriyorum?”,”Acaba kamptakiler çok kaldığımızdan bize bakmaya mı geldi?” ikileminden beni Ender ağabey sabah olduğunu açıklayarak kurtardı. Buradan sonra kampa döndük. Hemen tuluma girip yattığımı hatırlıyorum.
Öğlen civarlarında uyandım ve bir kampımızın daha sonuna geldiğini öğrendim. Her ne kadar şoförümüzün bir yere yetişmesi gerektiğini öğrenip tereddüt etsek de mecburiyetten arabaya bindik. Buradan, doğadan ayrılmanın verdiği hüzün ile beraber yola çıktık. Safranbolu’ da mola verdiğimizi ve hamamına girdiğimi hatırlıyorum. Ondan sonra galiba yarı uyanık halde geldim. Pek bir şey hatırlamıyorum. Geceye doğru Hacettepe Üniversitesi Beytepe yerleşkesine geldik. Malzemeleri okuldaki kulüp odasına bıraktıktan sonra Üniversite içindeki yurduma döndüm. Bu noktada da garip bir sevinçle yatağımda gözlerimi kapattığımı hatırlıyorum.
Bu kamp benim için aşırı bir tecrübe kazancıyla sonuçlandı. Bu kampta geçirdiğim günleri kolay kolay unutmayacağımı düşünüyorum. Son olarak eğer ki bu sporu yapmak isteyen birileri varsa ve bu yazıyı okuyorsa “Denemelisin!” demek istiyorum.
İyi bir hayat geçirmeniz dileğiyle, hoşça kalın.

Ahmet ÇOŞKUN

Küre milli parkı- Topmeydanı kampı(15-19 mayıs 2010)


8 Haziran 2010 Salı

Güvercinlik Mağarası, Haziran 2010








Konya, Güneysınır'da bulunan Güvercinlik Mağarasına yaptığımız faaliyet 4 Haziran gecesi Beytepe'den başladı. Şeyda'nın okuldan aldığı (kopardığı desek yeridir) yemekler ve 20 kişilik araç bizi hem motive etti hem de ceplerimizdeki yükü azalttı. Şeyda'ya ne kadar teşekkür etsek azdır.

GÜneysınır'a varınca Güneybağ Kötü Muhtarı'nın rehberliğinde mağarayı bulduk. Mağara yolu Güneysınır'dan Emirhan'a giden yolda güney'e giden bir toprak yol. Kamp yeri olarak mağaranın kuzeyinde açıklık bir bölgeyi seçtik. Arabamız kamp yerine kadar ilerleyemediği için eşyaları taşıyıp kampı attık. Kamp yerinde su yok, fakat güneybağ-emirhan yolunda güzel bir hayrat var.

Güvercinlik Mağarası oldukça güzel bir dikey mağara deneyimi yaşatan yorucu bir mağara. Oldukça fazla sinek var. Yarasalar da var. Mağaranın girişinde ve sonraki ekipten öğrendiğim kadarıyla dibinde MAD'ın duvara kazıdığı yazılar beni gerçekten çok üzdü. Umarım halen bu kötü alışkanlığı devam ettirmiyorlardır.

Faaliyet genelinde Emrah'ın hat kurmada ve ekipleri mağaraya sokmada gösterdiği çaba ve özveri takdiri hakediyor (keşke bunu faaliyet toplantısında vurgulasaydım). Cem'i ve Ferdi'yi de bu noktada unutmamak lazım. İkisi de oldukça büyük iş çıkardılar, ağır yüklerin altına girdiler.

Bu faaliyetin diğer bir özelliği de mağaraya giriş ve mağara içi inişlerde görüntülü çekim yapabilmiş olmamız. Çektiğimiz görüntüleri düzenleyip güzel bir klip hazırlamamız mümkün (tabiki Dark Is The Sunlight eşliğinde). Görüntülü çekim için sonraki faaliyetlerde kullanmak üzere bir ışık kaynağı araştırmam gerekiyor.

Ben faaliyetin genel olarak oldukça verimli ve sorunsuz geçtiğini düşünüyorum. Tekrar gidilmesi gereken bir mağara. Emeği geçen, katılan herkese teşekkürler.

4 Haziran 2010 Cuma

dönemi kapatıyoruuz.... sanmayın daha yaz var:)

Tarih:4 Haizran Saat:19:40
Tam gaz diye başlamışız ve hala öyle devam etmeklteyiz nisandan beri hafta solarımız boş geçmemkte.. sevindirici olaylar bunlar:) şimdi de yolculuk konya-güneysınır-güvercinlik mağarasına. mağara dikey bir mağara olup derinliği -130 m. derlerki türkiyenin en büyük salonuna sahipmiş.
Saolsun okul yardımlarını hiç esirgemiyor.. aracımız hazır. 20 kişilik araca 11 kişi yayılarak keyifli keyifli gitmeyi planlıyoruz. hem 2. dönemin son hem de yazın başlangıç faaliyeti olsun bu faaliyet.
4 saat sonraki yolculuğumuzu bekliyoruz. Şimdiden herkese iyi eğlenciler...=)
 

İletişim

Bu blogda yazar olarak yer almak ve katkıda bulunmak istiyorsanız, blog yöneticileri ile iletişime geçmeniz yeterli olacaktır.



Blog Yöneticileri

HAKKINDA

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK) 1988 yılında kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde araştırma ve eğitim faaliyetlerine devam etmektedir.

AMAÇ

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu 'nun (HÜMAK) çok yazarlı resmi ve gayrıresmi paylaşım ortamıdır.

Kafasından bareti eksik etmeyen tüm mağaracıları aramızda görmekten keyif, zevk, haz ve gurur duyarız, hoşnut kalırız..