Yazan: Yağmur Yüzbaşıoğlu
20 Ocak Cuma akşamı macera başladı. Gece 12 sularında yola çıktık. Önce bi markete uğrayıp bir şeyler aldıktan sonra yol üstünden Turgay’ı alıp Konya Güvercinlik Mağarası 'na doğru yola koyulduk. Biraz muhhabbet biraz uyku sonrasında çorba içmek için gıcık bir restorantta mola verdik. Ağız tadıyla çayımızı bile içemeden tekrar yola çıktık. Sabahın erken saatlerinde Konyaya vardık ve jandarmaya gittik. O kötü restoranttan sonra jandarmada güzel bir ağırlama sonrasında kahvaltı yapıp önce fırına sonrada gıcık Memiş Muhtara gittik. Yaklaşık 1 saat boyunca Muhtarı bekleyip kazık(pahalı) odunlarından alıp kamp yerine gittik.
Kamp yerine varınca araçtan inmek çok zor gelmişti ama kamp yerine varmanın ve kamp yapcak olmanın verdiği heyecan o soğukta içimi ısıtıp araçtan inmeme yardımcı oldu. Araçtan malzemelerimizi indirip kamp kuracağımız alana doğru büyük bir heyecanla yürüdük. Kamp alanına varınca bir oh çekip dinlendikten sonra çadırlar kuruldu yerleşim tamamlandı.
Gece hat kurmaya gitcekler uykuya geçti. Şeyda,Betül,Sevcan ve ben çadırda biraz muhabbet ettikten sonra Turgay ve Ahmet'in yanına gittik. Ateş başında biraz ısındık. Turgay bizlere ateş yakmayı, ağaç kesmeyi öğretti. Derken akşam oldu yemekler yendi ve Cem,Anıl,Anıl mağaraya gittiler. Bizde biraz oturduk ve sonra ben soğuğa dayanamayıp yattım. Sabaha kadar ısınmakla uğraştım. Meğer çadırı kar kapladığı için çadır ve uyku tulumum ıslanmış ve ben o yüzden ısınamamışım.
Çadırdan çıktığımda her yer bembeyaz olmuştu, tarif edilemez harika bi görüntüydü. Kahvaltımızı yapıp ilk 40 metreye inmek için mağaraya doğru yola koyulduk. Oldukça eğlenceli,biraz soğuk ve kısa bir inişti. Kamp alanına dönüp yemek yedik,ateş başında sohbet ettik. Gece 130 metreye incek olan grup yemekten sonra biraz dinlendi ve yola çıktı, ben yine soğuğa dayanamayıp yatmaya gittim. Sabah uyandığımda ilk grup mağaradan çoktan dönmüştü ve hepsi çok mutluydu beni de koca bir heyecan sarmıştı.
Kahvaltımızı yapıp hazırlandıktan sonra mağaraya doğru yola çıktık. Mağaraya vardıktan sonra heyecanla hazırlanmaya başladım. Önce Cem indi aşağıya sıra bana geldiğinde heyecandan desandör düğümünü atmayı unuttum. İki Anıldan da yardım istedim. Ama onların da kafasını karıştırdım. Derken hatırladım ve tam inmeye başlamışken loopa oturdum. Çünkü yukarıda Anıllar moralimin yerine gelmesi için tezaurat yapıyordu. İlginç hamlelerle ve kurtarılma korkusundan istasyona girmeyi başardım ve inişe devam ettim.
Büyük salonu görecek olmanın ve ilk gerçek srt yapmanın verdiği mutlulukla aşağıya inmeye devam ettim. Son 40 metrede heyecanım gittikçe arttı ve mutlu sona eriştiğimde büyük bir hayranlıkla oluşumları incelemeye başladım. Anıllar da aşağıya indiğinde kahve içerek biraz dinlenip muhhabbet edip fotoğraflar çekmeye başladık. Yarasalar, oluşumlar her şey harikaydı. Büyük salonda taşlardan,yarasa pisliklerinin içinden geçerek tepeye kadar çıktık mutluluğum kat kat artıyordu o koca salonun karanlık muhteşemliğinde. Dönüşte yolu ben bulmaya çalıştım öncü olmak gerçekten zor bir şeymiş bunu da anladım ve pek başaramadım öncü olmayı. Hele öncülük yaparken yanlış yerlere girip yarasa pisliklerinin içinden geçerken gördüğüm iğrenç böcekleri hatırladıkça hala tüylerim ürperiyor. Böceklere rağmen o an mağaradan çıkmak istememiştim ama çıkış zamanı gelmişti. İlk ben başladım grubu yavaşlatmamak için biraz yoruldum haliyle ama ilk 40 metreye geldiğimde dinlenmek için çok vaktim oldu.
İlk 40 metre mağaranın ağzına yakın olduğu için oldukça soğuktu ben de oldukça terliydim. 1 saat beklemenin sonunda 90 metrelik hat toplanmış herkes ilk 40 metreye çıkmıştı. Biraz dinlenildikten sonra ben ilk 40 metreyi toplamaya başladım. Hat toplayacak olmak bana çok heyecan veriyordu. Aslında yorucuydu ama bu işi başarmış olmanın verdiği mutluluk yorgunluğumu unutturdu. Hatta geçen seneden kalmış olan kulağı da almayı başarmıştım. Mağaradan çıkınca ilk istasyonun almayı unutup mağara biramı yudumlamaya başladım. Hem mutlu hem üzgündüm. Her şeyi toparlayıp kampa dönmeye başaldık yolda Turgayla Mustafa yardıma geldiler.
Kampa vardığımızda yemeğimizi yiyip ateş başında o harika sohbete başladık. Bu son gecemizdi ve ben çok alışmıştım burdaki ortama, arkadaşlarıma, doğaya, ateşe, baltaya... Çok uzun bir süre ateş başında kahkahalar,espiriler,türküler derken saatler gece 1'i gösterince ben yine dayanamayıp yattım. Tulumun içinde 4 gün boyunca yaşadığım,öğrendiğim şeyleri düşününce dolu dolu 4 gün geçirdiğimi anladım.
Uyuyup uyandığımda toplanıp ankaraya dönme zamanımızın geldiğini anladım. Kahvaltı yaptıktan sonra toplanma başladı. Çanta toplamayı da böylece öğrenmiş oldum. Toplanma bitti ve malzemelerimizi araca taşımaya başladık.
Şoförümüz anahtarını kaybetti. Anahtarı bulduk hadi gidelim derken aracın çamura saplandığını gördük. Önce kendimiz iple çekmeyi denedik sonra jandarma geldi oda beceremedi. Son olarak traktör geldi ve bizi çamurdan çıkardı.
Konyaya doğru yola çıktık etli ekmek yemek için. Ben aslında yememeği düşünüyordum ama düşündüğüm gibi olmadı. Çok lezzetliydi ve sohbetle beraber çok güzel gitti. Etli ekmeği de yiyip Ankaraya doğru yola çıktık.
Araçtaki muhabbet yine harika ve eğlenceliydi. Yol üstünden enişteler beni aldı ve eve gittiğimde evimi çok yadırgadım. Bulunmam gereken yer ev değil doğaydı.
Yaklaşık 1 hafta oldu eve döneli ama hala daha alışamadım senelerdir yaşadığım evime. Kampta çok üşüdüm belki bir çok zorluk çektim ama nolursa olsun ordaki mutluluğum çok farklıydı. Her an yüzüm gülüyordu bir çok şey öğrendim ve bence en kısa zamanda yine bir kamp düzenlenmeli yoksa bu bunalımdan kurtulmam çok zor olacak.
3 yorum:
Çok ama çok güzel, kalemine kuvvet Yağmur, okuduğum en güzel anılardan.
çoook özendim yaa.. yıllar var kış kampına gitmedim.. burnumda tüttürdün.. ama kamp arkadaşları işte onlar kampı keyifli yapan..
kalemine sağlık çok güzel aktarmışsın.. fotolarda çok güzel
ÇOK HOŞ BLOG
ELLERİNE SAĞLIK BANA DA BEKLERİM
:)
Yorum Gönder