Bitiş-Başlangıç
Yazan: Orhan Zihni Saka
Kendilerini aile olarak tanıtan bir topluluğa katıldım ve bu ilk faaliyetim. Balatini Mağarasına gidiyoruz, Konya, Beyşehir'e....
Hepimizin heyecanlı
bekleyişinin ardından başlayan yolculuğumuzda hayatımın en kısa on saatinden söz
etmek sayfalar doldurabilir herhalde. Yolculuk bile başlıbaşına bir eğlence
oluyor. Sınırlandırılmış bu alanda daha büyük olanından daha özgürsünüzdür.
Sabaha karşı karanlığa çıkıyoruz! Otobüsten inince sarsan bir soğuk kucakladı
bizi ve hızlıca çadırlarımızı kurmaya başlamıştık bile. Çadır kurmanın
eğlencesine kendinizi kaptırınca birlikte iş yapmaktan duyduğunuz heyecan sizi
bir kaç dakikalığına soğuktan kurtarır. Çadırları kurarken Hasan yanımıza gelip
"Yıldızlara baktınız mı arkadaşlar?" dedi. Ben baktığımı söyledim ama
vazgeçmedi, HÜMAK'a çağırdığı o gün
gibi..." Bir daha bak " dedi sözlerinin arkasında bunu sadece kendim
için yapmam gerektiği fikri var sanki. Kafamı aşağı bastıran soğukla savaştım
ve kaldırdım kafamı gökyüzüne. Soğuk ve karanlık yoktu onların yerine bir sürü
ışık . Onlara sadece bakın sizden fazla birşey istemiyorlarmış, sadece farkında
olun, size birsürü mutluluk versinler. Kafanız hafif sağa döner bu havada
uçuşanlar tanrı olmak isteyen közler. Hepimizi kaynağının etrafına topladı.
"sobanın arkasnda uyumak bu kadar rahatlatıcı mıydı ki orhan?".
Apollon bekleniyor, etraf aydın gibi, omuz omuza ateş karşısındayız. Odun
toplamak eğlenceliymiş diyebiliyorum rahatca. Ferdi'nin söylediği gibiymiş,
ısıtan ateş değil odunmuş ve bu işi de en iyi yapanın Töre olduğunu düşünüyorum.
Hep birlikte odun toplarken kayalıklara çıkıp gördük "güneş hergün
yenidir" sözünün düşülmesi gerektiğini. Çıkabildiğimiz kadar çıktık
tepelere. Özgürlük nedir? Bunlar neden bir insana mutluluk veriyor?
Gün aydın artık,
sabah mağaraya giden ekibi beklemek istiyorum ama saat üçten sonra gidecek ekipte olduğum için uyumam gerekiyor. Oyun oynarken açlığını unutan çocuk gibi
uyumak istemiyorum. "Mağaraya girmek!" Mutluluk veriyor ya da
mutsuzluğu alıyor. Karanlığa, bilinmeze kendine yol almak gibi... Dokuz kişilik
bir arayış ekibi ile.. dokuz artık benim
için kutsal oldu. Sonra ben yanıma geldi ve bunun ne demek olduğunu, sonsuz
görünen karanlığa girerken dostlara duyulan güvenin ve sevginin nasıl
açıklanması gerektiğini sordu. Neden bırakmadım? Bulmak adına güven duydum ama
ben karanlıktan çok korkarım, kendimden ve yalnızla dost olmaktan...
Mağarada bize yön
veren, sadece baktığımız yönü gösterebilen, kasklarımızdı. herşey heryerden daha
farklı görünüyor. Daha geniş bakmak için mağarada karpite ihtiyaç varmış. Acaba
dışarıda neye ihtiyaç var? Geçtiğimiz yerlere dönüp baktığımızda hiç de az önce
geçtiğimiz yerlere benzemezler. değişmişler ve sürekli değişecekler gibi... Bir
çok kolla karşılaştık uzun, ince, yüksek yollardı. Küçük güven veren delikler,
oralarda kalmak isterdim sanırım mutlu bir şekilde uyuyarak ölürdüm ama kendimi
bulabilir miydim? Tufan'ın sözleri hayatımızın düzenlenişiyle alakalıydı sanki;
yol ayrımına bir baba koymak ve arkanıza bakmak yeterliymiş. Belirli kavramları
doğru kabul etmem, oldurmaya çalışmam gittiğim kollardan geri dönmek için bir
çalışmamın olmamasıydı belki de. Süründük, bunu hep yapardım, tırmandık ama bu
sefer sadece eller acıdı, birbirimize tutunduk , herkes herkese ihtiyaç duydu
ve dinlendik. İleriye dönük hareket etmemiz gerek, molalarda sadece bir karpit
yanmalı ve o karpit benimki oldu. Sonra Tufan alnımdan öpecekmiş gibi yaklaştı
ve lambayı söndürdü. Önce onun bu tavrı ve sonrasında sunduğu hiçlik başta
endişe vericiydi. İşte... Şimdi o bakmaya gerek duymadığın yıldızlara ne kadar
da çok ihtiyacın var Orhan. Hiç bilmediğim bir karanlık bu. kendi
büyüklüğünüzden söz edemezsiniz çünkü hiçbir şey yok. Farkında olduğunuz tek
şey kendiniz onu da temas halinde olduğunuz yerle fark edebiliyorsunuz.
"Mutlak Karanlık" bize sonsuzun içinde sıkıştığımızı ve hiç de özgür
olmadığımızı düşündürdü. Uyayana uyududuğunu düşündüren mutlak karanlık. Sanki!
Işıklarımızı tekrar
yaktık. Mağara ne kadarda darmış. "Kendimize" birbirimizin
yardımlarıyla ilerlemeye devam ediyoruz. Önümüzde cadı kazanları, sarsan cadı
kazanları... Bu kutsal suya dokunan, kendini kısıtlayan bedeninin farkına
varıyor. Bütün düşüncem suda olan bölümümü fark etmeye, anlamaya çabaladı.
Sonsuz yaşamı kim ister kendini bulamadıktan sonra, "işte sen düşün bu sen
misin" dedi su...Ölümsüzlük vermedi bize ama yaşadığımızı fark ettirdi.
Ferdi'nin örneğini söylesem daha somut olurdu. Abdullah ve Vefa bu suda
yüzdükleri için çok şanslı olmalılar. Cadı kazanında yüzmek yüzmeyenlerin
bilemeyeceği bir şey olmalı... Çizmelerimizde su ısıttık ayaklarımızla ve
çizmelerden çıkan komik sesler bile bizi sıkan şeyleri unutturmak için ama onu
dinlemeliyiz yoksa fark edemeyiz.
Duvarlara tutunduk,
birbirimize tutunduk, birbirimizi farkındalığa çektik, sarsıldık ve karanlığın
ışığını gördük. Çıktığımızda gün bitimindeki başlangıçla karşılaştık. Sıcakmış
aslında hava ,aslında hiç anlamaya çalışmamışım onu. Şimdi kucakladı beni soğuk
ve öylesine sıcaktıki. Aştığımız tepeden bağrıldı, biz kazandık, bizi kazandık.
Bu zafer değil mi? Zafer kazanmış gibi karşılandık, iç ısıtan bir karşılamaydı
bu. Gerçekten iç ısıtan, bu bir mecaz değil. Artık kafamı kaldırmama gerek yok
yıldızlar her yanımda. Hepsi de yardım etti birbirine, çizmelerini
çıkarmalarına. Benim sadece bir benden olmdığımı anladığımda, beni istemeyen
ayaklarıma kramplar girdi ama Utku
ayaklarımı dizginlemeyi de öğretti.
"Tabağını alan
gelsin" soğuk bir çağrı olabilir bu belki ama sizi sıcakca kucaklayan
soğuktan biliyoruz; artık soğuk yok ... Ebru sadece yemek değil sizin
gönlünüzüde yapar, "Kardeş".... Sadece kafanızı kaldırıp yıldızlara
bakın, bakmazsanız ışıdığını göremezsiniz ki. çevirdiğimiz halkayla bizim onu
ısıttığımız ateşin etrafında Hasan yine çağırır bizi çantamızdaki fazlalıklarımızı
atmaya, önce çekinirsiniz belki ama birdaha deneyin "Bir daha bakın"
o zaman olur, emin olun ateşe kusmak eğlencelidir. Siz de olanları atın, sizi
atacak bir siz daha yok, en son siz kalırsızınız.
Popomun üstünde kaydım, düşmememiz için Tufan
tuttu bizi, Hasan yolu gösterdi , anlattı, Kerem yanımızdaydı ve dostlarım ellerini uzattılar
,bastığımız yerleri gösterdik birbirimize. Ferdi çok güzel tostlar yaptı, Utku
çadır kurmayı öğretti, Ebru çok güzel yemek yaptı. "Neden?" dedirten, herkesin
birbirini ve kendini anlamaya çalıştığı, aileyi sorgulatan bir toplulukla
tanışmış oldum. Artık Isınmak istediğimde toprağa otururum, beni saran dumanı
düşünürüm ve karanlıkta bir ölçüt olabilen yıldızların, üzerine yazdıkları duman kokulu tişörtümü giyerim.
Onun gibi "Kendimi keşfettim" demek
istiyorum
:D
1 yorum:
Hah işte zaten normal adam cımbızla bulunuyordu, bu adamla tam olduk. Ne biçim yazı bu aliminyum, ellerine, gönülgözüne sağlık.
Yorum Gönder