Kuzey ve bu benim ilk dickey anı yazım. Şairin de dediği gibi ‘’Bu benim ilk dikeyim, hepinizi gö…… si…..’’
Olaya girişmeden önce SRT eğitimi süresince başta Ebruki ve Alpir olmak üzere üstümde emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. (Seni unutmadık kadim dost Aşkileyto ve kurtarıcımız hz. Fıstık…)
Dağlı faaliyeti duyurulduğundan beri mağara o kadar çok övülüyordu ki her ne kadar mağara hakkında anlatılan hikayelerin çoğunu biliyor olsam ve Vişne’nin anı yazısını okusam da gözlerimle görene kadar Dağlı’nın gerçek olduğunu düşünmüyordum. Yazıyı uzun tutmamak adına faaliyet hazırlığı zamazingo zart zurt bölümlerini atlıyorum, hepiniz biliyorsunuz zaten olayı.
Raportör olmama rağmen çıkış saatimizi unuttuğum için dümenden akşam yedi gibi çıktığımızı farz ediyorum. HÜMAK’ın kıdemli otistikleri olarak (Tuğberk, Aşkın ve ben) yol boyunca her zamanki gibi üstümüze düşen görevi yerine getirdik; yanan otizm kıvılcımını büyüterek koca bir ateşe, bir yangına çevirmek. Ama her yangında olduğu gibi bu ateş de sıçrayacak dal bulamadığı zaman kendi kendine söndü. Kamp alanına gidene kadar şoförümüz Mustafa ağabeyin bazı anılarını ve olaylara bakış açısını dinleme fırsatı bulduk. Mesela Mustafa abi ile erkeksi bayan Buse Taksim Delisi Cenk’in davalık olduğunu ve Kastamonu’da pastırmanın kilosunun iki bin YTL olduğunu biliyor muydunuz?
Yine raportör olduğumu belirtmek istiyorum çünkü kampa varış saatimizi de bilmiyorum. (Alper bir daha beni raportör yaparsan kendimi kazan dairesine kilitlerim.) Neyse bir şekilde kamp alanına vardık ve çadırlarımızı kurduk. Halilim ile tam uykuya dalacaktık ki altımıza mat sermediğimizi fark ettik. Yanımızda iki mat olmasına rağmen üşengeçliğin verdiği yetkiye dayanarak uyumaya karar verdik ve tabii ki götümüz dondu.
İlk ekip olduğumuz için çok uyuma fırsatımız olmadı ve kısa bir süre sonra uyandık. Tuğberk’in bize yaptığı menemene ekmek banmak için brandanın olduğu yere yöneldik. Evet iki kere okudunuz biliyorum, Tuğberk yemek mi yapmış!? Gerçekten de yapmıştı ve güzeldi.
Menemenimizi yedikten sonra birinci ekip olarak mağara ağzına doğru yola koyulduk. Gitmeden Alpir ilk dikeyine giden öğrencisini uğurlayan gururlu bir Mahmut Hoca edasıyla bana sarıldı. (Üzgünüm Alper, kadınlardan hoşlanıyorum…)
(Turist ekip: Öncü Ceyo, Ben, Halil, Artçı Malan)
(Cık)
(Döşeme Ekibi: Ali G, Ozan, Kuzu, Aybük)
Halil ile Nalan gelince döşeme ekibinden Ozan ve Aybüke çıkışa geçti. Tam tersi de olmuş olabilir neden olmasın ki. Bu süre zarfında Ali bana yüzlerce kez dinlediğim ama her seferinde ilk defa dinliyormuş gibi hissettiren o meşhur ip düşürme hikayesini anlattı. Bir süre sonra Kuzu ile Ali çıkışa geçmek üzere bizden ayrıldılar. Biz de onların çıkmasını beklerken birtakım fotoğraflar çekildik ve ısınmaya çalıştık, hatta ısınmaya çalışmaya çalıştık.
Nedenini bilmediğim bir şekilde bu büyük bekleme sürecinde neredeyse hiç sıvı almadık ve katı olarak yediğimiz tek şey luppoydu. Bir de bir adet janga döndük. Baya bir süre Ali ile Kuzu’nun çıkmasını bekledikten sonra yeterli olduğunu düşünüp çıkışa geçmeye karar verdik. Ben ve Ceylin önden gittik. Tünelin ağzında bir süre daha Ali’nin istasyon açmasını bekledik. Bu sürede Olgun’un zortlatan ve kesinlikle mantıkla uzaktan yakından alakası olmayan oyunlarından oynadık. Biraz drill rap dinledikten sonra ip boş sesi duyduk ve Ceyo çıkışa geçti. Ceylin free fall’a geldiğinde ip boş sesini duyana kadar şelalenin sesiyle uyukladım. Kuyluç kızı mıydı bilmiyorum ama şelaleden Murat Boz ve Gülşen’in ‘’İltimas’’ şarkısının melodisi duyuluyordu. İp boş sesini duyduktan sonra uyanıp free fall’u jumarlmaya başladım. Salondaki gibi olmadığını anlamam çok zor olmadı ve o free fall’da namusumu kaybettim. Çok detaylı yazmayacağım ama orada ne hissettiğimi öğrenmek isteyen Alper’e sorabilir.
Bir takım fantastik jumar hareketleri ve normalde yatakta yaptığım hareketleri ipe yaparak son istasyona kadar geldim. İpin başında beni nur yüzlü Alpir karşıladı ve o sihirli melodiyi söyledi: ‘’Linganguliguligulivaçalingangolingango’’ Bu sihirli sözcüklerin ardından benim bitik halimle alay etti ve ben de ona bir takım hoş olmayan cümleler kurdum. Ne dediğimi hatırlamıyorum ama penisle ve namusumu kaybetmemle ilgili olduğunu anımsıyorum.
İpten tam anlamıyla çıktıktan sonra yüce gönüllü dostum Aşkın A.S. Karakulak beni tebrik edip bana sarıldı ve fikirsel olarak biten ama hayatsal olarak yaşayan bedenimin fotoğraflarını çekti.
Bir süre ikinci ve üçüncü ekiple sohbet ettikten sonra koşarak kamp alanına gittik. Tulumumu Süsü’ye verdiğim için altımdaki şık taytımla baş başa kaldık. Kamp alanına varmamızla Ceylin, ben ve tayt üçlüsü olarak jandarmayı görmemiz bir oldu. Neyse ki mağara adamı kılıklı turuncu sakallı birinin taytına çok bakılmaması gerektiğini bilen jandarmalar edepli davrandı ve çok bakmadılar. Yemeğe daldığımız sırada Halil ve Nalan’ da geldi. Hayatımda mağaradn çıktıktan sonra yediğim en iyi yemek olan ve garip bir şekilde yine Tuğberk’in yaptığı patatesli papatyalı yumurtayı tek oturuşta yedik, eline sağlık Tuğberk.
Ardından Halil ile bu sefer altımıza mat almak suretiyle uyumak üzere çadırımıza gittik. Bir süre uyuduktan sonra toplama ekibinin hazırlanma seslerine uyandım ve yanlarına gittim. Toplama ekibini yolcu ettikten sonra ateşbaşında Ben, Halil, Kuzu ve Sado kaldık. Bir takım mistik muhabbetler ve ateşte mantar eşliğinde birkaç saat geçirdik.
Ardından ben yine yatmaya gittim ve toplama ekibinin çıkışından sonra kadim dostum Aşkınko tarafından uyandırıldım. Birlikte iki kuş sahibi dostum Tuğberk’in çadırını bastık ve bir süre zincirsiz brainrotladık.
Alper beni zorla çadırdan çıkardıktan sonra kampı toplamaya koyulduk. Bir süre kampı çekip çevirdikten sonra servisin akıbetini öğrenmek için ben Berkay ve Ozan telefonla konuşmak üzere diğer aracın yanına gittik. Telefonun çektiği yere gitmek için arabayı çalıştırdıktan bir iki metre sonra arbanın sol ön tekerinin vefat haberi elimize ulaştı. Lastiğin patladığını söylemek üzere kamp alanına gittim ve acı haberi verdim. Arabada yedek lastik vardı ancak yedek lastiği çıkarmak için kullanılan zamazingomuz yoktu. Bir süre hebele hübele takıldıktan sonra servisin geldiğini öğrendik ve malzemeleri taşımaya başladık. Ozan sağolsun tarpları taşırken çok yardım etti…
Yedek lastiğe ulaşmamızı sağlayan zamazingoyu bulamadığımız için bir süre yoldan geçen arabalardan yardım istedik ve birinde zamazingo zama zama zingo zamazingo zingozo’yu bulduk. Berkay muhtarın yardımıyla lastiği taktı. (Bu adam cidden her şeyi biliyor dostum.)
Servisi yükledikten sonra yola koyulduk ve gidiş yolunda durduğumuz şuan ismini unuttuğum esnafımsı lokantada yemek molasına durduk.
Bol gitgelli bir sakin bir zıplamalı uzun sayılmaz ama çok da kısa olmayan yolculuğumuzdan sonra kampüse vardık ve servisi boşaltma seansına başladık. Servis boşaldıktan sonra dostlarımızla vedalaşıp arabamıza, Fıstık’ a bindik. Her şey bir süre düzgün gitti, taa ki fıstık tangırdayana ve bleblebleblablablablublubluhapbulbulbulbulbulbul sesini çıkarana kadar. Fıstığı üzülerek Beytepe’ye bıraktık ve bitmiş, mahvolmuş bir şekilde metroya bindik.
Burada bitiriyorum ve şunu diyorum: İlk dikeyim Dağlı olduğu için kendimi şanslı hissediyorum, nice dikeylere diyelim.
Yazan: Kuzey H. Göğer
1 yorum:
Fena olmuş
Yorum Gönder