TİLKİLER MAĞARASI ANISI
Türü: Yatay
Mağara
Rakım: 150 metre
Derinlik: -159 metre
Uzunluk: 6650 metre
Bölge: Akdeniz
İl: Antalya
İlçe: Manavgat
Köy: Tilkiler
Faaliyet Tarihi: 5-10 Haziran 2017
Anıyı Yazan: Pınar Şahin
Faaliyet Sorumluları: Pınar Şahin, Ercan Şahin ve Baran Saldanlı
Mağarayla İlgili Bilgiler: http://www.tayproject.org/Magara.fm$Retrieve?MagaraNo=12019&html=cave_detail_t.html&layout=web
Rakım: 150 metre
Derinlik: -159 metre
Uzunluk: 6650 metre
Bölge: Akdeniz
İl: Antalya
İlçe: Manavgat
Köy: Tilkiler
Faaliyet Tarihi: 5-10 Haziran 2017
Anıyı Yazan: Pınar Şahin
Faaliyet Sorumluları: Pınar Şahin, Ercan Şahin ve Baran Saldanlı
Mağarayla İlgili Bilgiler: http://www.tayproject.org/Magara.fm$Retrieve?MagaraNo=12019&html=cave_detail_t.html&layout=web
Yine bir demir almak
günü gelmişti zamandan. Bizimle ilk kez yolculuk yapacak olan Süleyman abimizin
biz gerçek anlamdaki demirleri- testere, güğüm, tüp, tencere- alırkenki yüz
şekilleri görülmeye değerdi; çünkü çocuklar konforlu yolculuk etsin diye kapmış
deri koltuklu gıcır otobüsü gelmişti. Mağaracı konfordan ne anlar :) Yerleşme
çabası bir yandan, arkamızdan hüngür hüngür ağlayan Ankara bir yandan zorlukla
yerleştik bu yolculukta başına neler geleceğini bilmeyen aracımıza. 05.06. 2017
günü saat 18.30 da hareket ettiğimizde araçta Şükrü'yü köprüde attığımızı
saymazsak tam 12 mağaracı ve ilerleyen saatlerde mağaradan nefret edecek olan
Süleyman abimizle birlikte 13 kişi vardı Bendeniz Nartjan, Baran, Melike, Töre,
Pelin, Ercan, Gürhan, Pınar( Halil Abi), Burhan, Vişne, Kuzu... Bomba ekip, çok
patlamalı... Ankara hüngür hüngür ağlayadursun biz "sen ağlarsın, biz
gideriz" modunda yola çıkmış olmanın verdiği mutlulukla "Vallahi
gidiyoruz " naraları atlamaya başlamıştık bile. Gölbaşı'nda alışveriş için
40 dakikalık verdiğimiz moladan 20. 00 gibi kurtulup tekrar yola koyulduk.
Yol... Yolsuz... Yolsuzluk... Fena... Viraj... Korku... Tedirginlik... Google
Maps... Köy yolu... TÖVBE...
Görsel olarak baktığında bile bir hastanın son
düzensiz kalp atışlarını andıran sadece bakarken eğlenceli içine girdikçe Allah
inancını yükselten bir yoldu kendileri. Km hesabını 1100 km verdiğimiz için ekstra
gezintide bıdı bıdı olmasın diye en kısa yolu bulmaya çalışırken sanıyorum, hatta
eminim ki, babayı buldum. Uzun süredir kullanılmayan hissi veren, eşek bile
sürülmeye korkulan, bir kaza yapsak nerede olduğumuz bulunmayacak, sadece
köyleri birbirine ince bir ip gibi bağlayan, iki aracın karşılaşınca birinin
asfalta kadar angarya çıkması gereken- ki imkansız- haritadan silinmesi gereken
bir yoldu. Haritadan silinmesi gereken bir yoldu... Haritadan silinmesi gereken
bir yoldu... Ben hiçbir yerde görmemiştim ki haritada kalan km 32 desin kalan
süre 95 dakika... Anlatabiliyor muyum? Melike'nin uyuyup uyanıp gelmedik mi
demesi, Ercan'ın hiç uyanmaması ve Baran ve ben dışında diğer herkesin, bu
korkunç geceyi uykuda geçirmeleri onlar için harika benim içinse tırnaklarımı
sıkmaktan deldiğim avucumun adına kötü bir deneyimdi.
Sonunda sahur saati
nihayet Tilkiler Köyü'ne vardığımızda ışığı yanan bir köy evine adres soralım
derken az daha polisle merhabalaşıyorduk. Nereden bilelim bula bula akılca
biraz zayıf ve yalnız yaşayan bir kadını bulduğumuzu. Polis lafını duyunca
kaçarak uzaklaştık ve çektiğimiz yolu sağ salim geldiğimiz için şükretmemizi
isteyen Tanrı yolumuzu camiye çıkardı. Tabii ki şükrettik. Bekledik cemaatten
birine sorarız diye ama ya camide cemaat yoktu ya da konu çok derindi. Çıkan
olmayınca Muhtar Ali amcayı aramak durumunda kaldım. Tabii o da o kadının durumunu anlatıp bize
mağarayı tarif etti. Tarif edilen ikinci köprünün ayağındaki zeytin bahçesini
ve karşısında dere yatağının yanındaki mağarayı da bulunca kampı attık oradaki
bizim için hazırlanmış gibi görünen alana. Bizim için hazırlanan yer olmadığını
öğrenmemize henüz saatler var. İlk ekibi saat 10.30 da sokma kararı alıp 3 saat
de olsa uyumak için çadırlarımıza çekildik. Avuç içlerimin ağrısıyla 10.00da
kahvaltı için uyanmak üzere ben de uyudum.
Sabah kahvaltı
telaşından sonra Nart, Melike, Vişne, Gürhan ve Kuzu'dan oluşan ekibin yolcu
etmek üzere mağara girişine birlikte yürüdük. Kamp alanına 100 metre var yok.
Mağara ağzına geldiğimizde bir şeylerin ters gittiği gibi bir hava dolaştı.
Mağara fotoğraflarını görenler buraya hiç benzemediğini söyleyince Akümak'tan
birilerine ulaşıp bilgi almak istedik. Yiğit İbrahim ve Hüseyin'e
teşekkürlerimizi iletmemek olmaz ki çok ilgilendiler. Fotoğrafları onlara
atınca 'çok yanlış gelmişsiniz' cümlesini duyar gibi oldum. Bizim kamp alanımız
da mağaramız da bizim kamp alanından 1 kilometre kadar köy tarafında
kalmıştı. Emre'nin (itümak) attığı
konumla mağara alanına gidip 8 kişi dağılıp aramaya başladık. Kuzu ve Melike bu
seferki hazinenin sahibi olma şansına erişip bizimle paylaştılar çığlıkları
eşliğinde. 10.30daki ekip 13.45 sarkmıştı ama yorgunluk dışında hiçbir
gerginlik yoktu.
Bu arada onur konuğumuz
Murat'ım Çopur'um bir saat içinde oradayım diye aradı ve yaklaşık saat 14.30
gibi kamp alanında motorunun hırıltısını duydum. Minik minik yaptığımız mağara
muhabbetlerinden ya heves gösterdi ya da içindeki var olan heves canlandı
bilmiyorum ama geldiğine herkesin en az benim kadar sevinmiş olmasına çok
mutluyum. Tatlı bir üç gün geçirdik hep beraber. Buradan hemen mağaraya
bağlayalım. Ekibi beklerken baraja kaçan gerçekten 'Kaçık' arkadaşlarımıza
doğru bir yürüyüş yapalım dedik. Asla yürüme mesafesinde olmayan-en azından o
sıcakta- yaklaşık 8 kilometre gibi bir
yol tepip baraja giren Töre, Burak, Pınar, Ercan dönüşe geçmişlerdi.
Yolda karşılaşıp kampa
-benim için de çantamı unutacağım- Yaylaalan okul servisi ile döndük ve ben çok
geçmeden ayıkınca Murat sağ olsun motoruyla bir kaç kilometre sonra servisi
yakalayıp çantamla geri döndük. Çok sıcaktı ama ne yapayım :) Leyla gibi. Bu
arada Sayın Diker de bize evinden 20 kilometre uzakta olduğumuz için orada katıldı
sabah 6 sularında tatlış ailesiyle, şeref verdi. Ekibi beklemeye başladık. Hesabımızca 7.30 gibi yemeklerini hazırlarız
derken ekip 5 gibi ufukta göründü. Sırtlarında geri getirdikleri bot ve
hurçlara dikkat etmeden nasıldı diye heyecanla etraflarını sardık ama maalesef
suni tünelden asıl mağaramıza geçisteki 5 metre kadar olan tırmanış başarılı
olmadığından onlar da civarda kendilerini tatmin edecek mağara aramış, minik
minik bir iki tane gezip geri dönmüşlerdi. Biz de en azından gelmişken görelim
diye 8 kişilik bir ekiple (bize yine kamp alanında uzunca bir yol yürüyüp
otostop çekerek katılan Akümak'tan İbrahim de aramızdaydı (sonra faydasına
ayrıca değineceğiz)) bir kilometrelik yola düştük.
Gerçekten çok aksiyonlu,
ayakta yürümekten yorulduğumuz Bolu dağı tüneli misali bir mağaraydı.
İbrahim'in işte buradan devam ediyor yol diye gösterdiği tırmanış yerinde
herhangi bir ize rastlamadık (Olay yeri inceleme) ve ipsiz bile çıkılabilecek
kanısındaydık. Lakin tam altındaki 60 metre dikeyi görene kadar 5 metre
tırmanış 65 metre düşüş. O suni mağarada tatsız yaptığımız mutlak sessizlik ve
mutlak karanlıkta kafaları kurcalayan bir şey vardı. Acaba doğru yerde mi
uğraşmışlardı? Kampa döndüğümüzde ateş başındakiler ile minik bir tartışma
sonunda yanlış noktada yol aramış olma ihtimallerini düşünüp- herkesin içinde
sabah denize gitme hayali varken, birinci görevimizin ve orda bulunma
sebebimizin mağara olduğunu hatırlayıp- Nart ile verdiğimiz ortak kararla bir
kez daha yüklenip mağaraya gitme kararı aldık. Sabah bir kez daha yılmadan bir
ekip bu kez İbrahim'in de eşliğiyle mağara yolunu tuttu. Süleyman ağabeyimize
de dağ havası iyi gelmişti bizi malzemelerle mağara alanına bırakıp geldi.
Tekrar kampa beklediğimiz kadar geç dönmeyen ekip, güzel haberlerle döndü. İlk
göleti geçmiş- ki çizme ile geçilen bir yermiş Normalde- 2. gölete kadar ilerleyip
dönmüşlerdi. Mağaraya girme hevesi sıcak yüzünden düşen geri kalan ekip bu
haberle kendini toplayıp hızlıca mağaranın yolunu tuttuk. Murat ve Töreye Kuzu
tarafından hızlandırılmış kursla ipte güvenlik amaçlı kuşatılıp tırmanmaları
sağlandı. Murat yıllardır yapıyor gibi herkesi şaşırtacak derecede uyum
sağladı. Oldukça kaygan zemin suyun çok da eski bir zamanda orayı terk etmiş
olmadığını ispatlar gibiydi. Kaygan zemin ve kopan taşlar riskli ama kazasız
bir tur yapmamıza izin verdi.
Diğer ekipte "taaaşş" narasını izleyen
3 arkadaşımız hala hayatta :) Denenilse devam edilecek bir mağaraydı ama bazen
çok zorlamamak gerek. Kampa döndüğümüzde yine gizliden herkesin aklında
"çok şükür bir şey olmadı" düşüncesi sayesinde canlı kalan bir heves
olduğuna eminim.
Harika bir patlıcan
yemeği arkasından paraları toplayıp Murat ve motoru sponsorluğunda 15 kilometre
mesafede satış yapan bir yer bulup nevalelerle geri döndük. Çok uzun sürmeyen
tatlı bir ateş başı ile Tilkiler köyü kampımızı sabah en geç 10.30 da toplamış
olmak üzere anlaşıp uyuduk ve nitekim sabah da öyle oldu. 10.30 da teker döndü.
İbrahim'le asfalt yola çıkınca vedalaşıp yolumuza Manavgat merkeze doğru devam
ettik. Yaklaşık iki buçuk saat bankamatik yemek gibi işlemleri halledip akşam
yine bize katılma şartı ile Burak'ı orda bırakıp benim Ankara'dayken konuşup
sıcak bulduğum İsmail abinin camping alanına doğru sürdük arabamızı. Side 3
kilometre bizim alan 15 kilometre idi ama şansımı denemek istedim ve "iyi
ki" diyeceğim bir alan çıktı karşıma. Kamp alanının üzeri gölgelikli, mutfağın
hemen yanında merdivenlerden inince 50 adım sonra denize girebileceğimiz,
resmen bizi ayrılmış koca bir sahil, mis gibi bir deniz, voleybol sahası,
şezlonglar... Şansımız yaver gitmişti ve her köşesinde ayrı bir güzellik olan
Mavi Cennet Camping de yolumuz düşmüştü. Birkaçımız çadırları kurarken
birkaçımız denize girmişti bile.
Deniz acıktırır diye hemen bir yemek hazırlığına
başladık. Resmen çocuklarıyla yazlığa gelmiş anne gibiydim. Melike de aşağı
kalmadı, Pınar da. Çocukları kremleyip denize yolluyorlar; ben de yemeği
yapıyordum. Murat bizimle bir gün daha konaklayıp gitti son akşam yemeğimiz de
başarısız bir karaoke denedik. Onda başarısızdık ama mükellef bir sofra
etrafında toparlanmakta çok başarılıydık. Mangalımızı yaktık, (mangal konusunda
alkış Vişne ve Töreye gidiyor) salata eşliğinde İsmail abi ve eşinin de
katılımıyla çok keyifli, kolayla kafa bulduğumuz bir geceydi. Noktayı da
Birik'imin yaptığı pastalarımızla süsledik. Yemekten sonra sahile gelen karette
karettaları duyunca bir heyecan indik sahile. Onları bulamadık ama ay ışığını
bırakıp tekrar çıkamadık da. Üşüyerek saat ikiye kadar bir kısmımız sahilde bir
kısmımız çadır yanlarında son gece uyumadan geçirme çabasındaydık. Gaza gelip
denize atladığımı duş alırken fark ettim :) Uyuduğumuzda (ki uyurken gördüğüm
en güzel manzaraydı, en güzel geceydi)bu kez de gideceğimiz için deniz kudurmuş
gibiydi. Sabah bir gireriz dediğimiz deniz "gideceksen durma" diyordu
resmen. İzin vermedi dalgalar. Toplanırken ağır ağır hareketler bizi ele
veriyordu. Kimsenin gidesi yoktu.
Elimizde ne kaldıysa katarak yaptığı harika
melemeni ile kahvaltıya renk katan Nart'a da teşekkürlerimizi sunuyoruz. İlk
kez kahvaltıda tavuk yedim, güzelmiş. Kimsenin yemek yoktu diye sızlamadığı, hep
ben şunu yaptım demediği, sürekli gülümsediğimiz, benim arada bir gereksiz yere
yükselmelerimi affedersiniz harika bir kamptı. Kontrollü olma hastalığımı sizinle
atlatmak niyetindeyim. İlk teşekkürümü davetimi kırmayıp bize katılan
Çopur'uma, sonra kendisini aşıp çadırında çok az zaman geçirerek kamp boyunca
aktif olan Baran'a, katılarak bizi mutlu eden ve yol yakınken mağarada doğru
yolu bulmamızı sağlayan ve kendi kurallarını asla çiğnemeyerek bir kez daha
saygımızı kazanan Akümak İbrahim'e, çocuklarımızın yanmasına müsaade etmeyen
Melike ve Pınar'a (ayrıca fotoğraflar için), vişne sularına idareli kullandığı
için Vişne'ye, eğitim ve rehabilite destekleri için Kuzu'ya, kampımızın minik
sevgi pıtırcıkları Pelin ve Nart'a, odun konusunda başta Tanrı olmak üzere
Ercan ve Gürhan a ve kaprislerimi çeken Burhan'a teşekkür ediyorum.
Dönüş yolunda asla
harita açmadım, açmam bundan sonra. Konya'da tabii ki verdik molamızı. Dönerken
Süleyman abi bizim için kadrolu şoför mertebesine ulaşmış gibiydi. Artık bir
Töre ve Baran hayranı. E tabii onlar da Süleyman abi hayranı. Töre'nin lafıdır
"abi ben çok sevdim bu abiyi kavgaya gidelim dese gidilir". Artık
Süleyman abi candır. Kısacası her
şeyiyle, aksilikleri ile bile, sizinle harika bir kamp oldu. Kişiliklerinize
sağlık. İyi ki varız be :) Hadi yine gidelim. Yarım kalmış ilişkilerim arasına Mencilis’ten
sonra burayı da yazıyorum. Yine geleceğim Tilkiler, bu sefer uzun yoldan... (bu
arada Nart'ların tırmandığı düz duvarın nereye gittiğini de merak etmiyor değilim:))
1 yorum:
Bi daha?
Yorum Gönder