8 Kasım 2021 Pazartesi

Canımız Devrekanimiz

 

Bölge: Karadeniz
İl: Kastamonu
İlçe: Devrekani
Köy: Sarpunalınca Köyü
Faaliyet Tarihi: 28-31 Ekim 2021
Anıyı Yazan: Rumeysa Toper
Faaliyet Sorumluları: Can Tarcan, Emir Çağan Yıldırım, Metehan Çetin



Yine, yeniden ve pek çok defa daha olmasını dileyerek ben! Tabii ki yine tüm romantikliğim ile buradayım. Hevesim, baretim ve botlarım da benimle birlikte! Öyle bir heves ki yazının buraya kadarki kısmını daha faaliyete gitmeden yazmaya başladım. Buna sabırsızlık demek daha doğru olabilir aslında. Uslanmaz bir sabırsızım evet ve bundan hiç pişman değilim. Sabırsızlık hep kazandırdı bana. Siz yine de bana uymayın tabii! Sabırsızlık, acelecilik ve muadillerinin kaybettirdiğini söyleyen büyükler de var. Yalnız sabırsızlık ile hızlı karar vermek arasında fark var, bunun da altını çizmek lazım. Demem o ki can havliyle birine veya bir şeye tutunanlar mutlaka büyüklerin sözlerini bir üstlerine alınsınlar 😊 Bu cümleleri şu an metrodan yazıyorum, az sonra Beytepe durağına gelmiş olacağım ve birkaç saat sonra mağaraya doğru yola çıkmış olacağız…

Bir o yana bir bu yana bir öyle bir şöyle oturmaların ardından neyse ki otobüse bindik ve otobüs Devrekani’ye doğru yola koyuldu. Tıngır mıngır giderken bir paaaat sesi ve otobüs bir anda fazla tıngırdamaya başladı. Lastik patlamış… Neyse biz çektik otobüsü kenara derken bir bağırtı gürültü koptu! Meğer bizim lastik patlayınca yola sıçramış, arkamızdaki araç da ha çarptı ha çarpacak zor kurtarmış kendini. E tabii bu durumun sinir harbiyle de bize dayandı adam. Biraz bağırtı biraz küfür biraz polis biraz tuvaleti gelmiş hümaklılar derken yol desteği geldi, tekerleği değiştik ve tekrar tıngır mıngır yola. Şu an diyorum ki iyi ki yolda o kadar vakit kaybettik. Zira bu sayede kamp alanına sabah varmış olduk, aksi türlü gece varsaydık çadır kuracağız derken yaşam savaşı içinde donarak ölebilirdik! Tabii ki mübalağa yapıyorum ama hava gerçekten müthiş soğuktu ve ben kampın ilerleyen zamanlarında ne olur gece gelmesin diye bir köşede oturmuş dua ediyordum. 

Yolda fütursuzca uyuduktan sonra payıma düşen tabii ki mağaraya ilk ekiple girmek oldu. Öncüm Ece, artçım Baho, ortada mis gibi insanlar ve canımız Sarpunalınca mağarası. Kaçınılmaz bir şekilde Baho’nun gazabına uğrayarak mağaraya oldukça sulu bir giriş yaptık. Çünkü neden ıslak yol varken kuru yolu tercih edelim? Ruh hastası mıyız biz? Cevap veriyorum evet. Her şeye rağmen Baho’yu seviyorum iyi ki artçımdı. Velhasıl kelam bol bol inip çıktıktan güzelce de bir ıslandıktan sonraaa ışık göründü ve biz mağaranın arka çıkışına varmış olduk. Ekibin biraz dinlenmeye ve ısınmaya ihtiyacı vardı o yüzden güzelce atıştırmalıklarımızı yedik, ateş yakıp ısınmaya çalıştık. Mağaradan değil de dışardan mı dolansak diye diye zaman biraz geçti ve en mantıklı kararın geri mağaradan dönmek olduğu sonucuna vardık. Popomuza nişadır sürülmüşçesine bir hızla mağaradan çıkmaya koyulduk ve başardık. 


Botlarımızdan gelen fışk fışk sesleri eşliğinde kamp alanına geldik. Kamptakiler bizi ezogelin çorbası ile karşıladı. Biraz çorba biraz mağara birası bir de ateş oooh kendimize geldik! Bende dur durak bilmeyen bir enerji bir sonraki ekibi de mağaraya yolcu etmeye gittim. Hop geri döndüm, hala yerimde duramıyorum hop mağaraya tekrar gittim. O esnada Utku, Kerem, Kuzu ve Burhan mağaranın üst tarafında döşeme yapıyorlardı. Onlara lojistik destek atıp çay ve kahve götürdük. Orada öyle akşamı ettik. Kampa varınca yemekler pişmişti ama ne yemekler… Patlıcan musakka ve makarna ÜÜÜÜFFFHHH! Güzelce doyduk ve kaçınılmaz olarak gözlerimizi ateşe dikip hipnotize olmaya başladık. Benim yine babaanneliğim tuttu ve ben erkenden uyumak için çadırıma gittim. Şimdi bu noktada havanın -374623756328 olduğu Kastamonu’da tek başına kalan Rumeysa için 1 dakikalık küfür duruşu yapıyoruz arkadaşlar çünkü 2 saat sonra dişlerimin birbirine vurma sesiyle uykumdan uyandım. Ama zamanlamam müthiş! Burak Kadir’in keyif saatine denk düştüm. Orada olanlar orada ve midemizde kalsın isterim ihihi. Bir süre sonra donacak olsam da uyumak için ant içmiş olduğumdan tekrar TEK kaldığım çadırıma geri döndüm ve uyudum ya da soğuktan bilincimi kaybettim emin değilim.


Güneş ışıkları gecenin soğuğunu kırmaya başladı ve bilincim tekrar yerine geldi. İlk ekip mağaraya gitmiş, kahvaltı hazırlanmaya başlanmış bile. Kahvaltımızı yaptık, sohbetler ettik. Keyifli ve huzurlu bir sabahtı benim için. Özlediğim ve biraz da olsa bu özlemi giderdiğim bir sabah… Sonra bu sefer de Egemen ile döşeme ekibine lojistik desteğe gittik ama oraya gram güneş ışığı vurmuyor ve ben gene donuyordum. Sanırım bu anıya mutlu son yazamayacağım… Ama neyse ki Egemen ve Töre gelip yürüyüş teklifinde bulundu ve biz ormanı keşfe çıktık. Büyülü bir yürüyüş oldu bizim için, önümüzde loş ve yemyeşil bir orman, yerlerde siyahlı kırmızılı mercanımsı mantarlar… Dedik ki güneş alan bir yer bulup az dinlenelim. Mis gibi bir yer bulduk. Töre bize yastık oldu, arkamızda bir ağaçkakan ağacı kakmakla meşguldü ve biz çok tatlı bir uyku uyuduk. 

Bu esnada başkanlar ekibi mağaradaydı. Evvet başkanlar ekibi. Kim bu ekip; Turgay ve hanımı Tuğba (kendisi eş durumunda ötürü ekibe dahil oldu, başkan değil), Utku, Bahadır, Melike, Nart, Beyza, Emir ve Mert. Bu ekip bizim aksimize kutsal bir görevi yerine getirmek üzere mağaraya girdiler. Turgay ve Tuğba’nın evlenme merasimi… Duyduğuma göre Turgay Tuğba’ya suda evlenme teklif etmiiiş! Üstüne bir de galeride nikah kıymışlar! İyisi mi siz yine de mağarada olanları o an mağarada olanlara sorun. Ben dışarda olanlardan devam edeyim. Dışarıda olansa hayatlarını paylaşmak arzusuyla birleşen, birbirlerini seven bu iki güzel insan için gülümseyen bizler… Bırakın evliliği bir insanın bir başka insanı sevmesi hep büyülü gelmiştir bana. Bir an durun ve bir insanı sevdiğinizde hissettiğiniz o duyguları düşünün, ona baktığınızda, o konuştuğunda. Karnınızdan hatta bacaklarınızdan doğru vücudunuza yayılan bir karıncalanma, bir enerji hissedeceksiniz. Bunun tanımı büyülü değil de ne olabilir ki? Ben birbirini bulan bu iki şanslı insana bir tur daha kadeh kaldırmak istiyorum. Hadi siz de bana katılın elinizde ne varsa artık; çay, su, bira, hiçbir şey ve tokuşturun onlar için “Sevginiz ve huzurunuz daim olsun!”. Sevmek ifade etmenin ötesinde o ifadeyi unutmamaktır da, dilerim biz de sizin gibi hafızamızı güçlü tutmayı başarırız!

Nerede kalmıştım? Hah. Biz uyuyorduk ve mağarada bir kutlama yapılıyordu derken uyandık ve kampa geri döndük. Şeyma annemiz yine bizi doyurmak için ateşin başına geçmişti. Bakın ben bir pilav delisiyim, pilav yemenin ötesinde güzel bir pilav yemek hele bir de o güzel pilavı kampta yemek… Şeyma’nın öpülesi elleri var ne diyebilirim ki! Yemeklerimizi yedik, herkes diyarında muhabbetinde… Faaliyetin en sevdiğim kısmı geldi. Tahmin edersiniz ki konuşma yapmak. Bu kadar sayfa anı yazan birinden başka türlüsü de beklenemezdi zaten. Çünkü kelimelerden ve gülümsememden başka hiçbir şeyim yok. Durun durun konuşmalardan önce ne olduğunu söylemedim! Çok ateşli bir andı… Ciddiyim! Yüzüklerin kurdelesini Inferno ateşten aldığı bir dal ile yaktı ve biz Turgay ile hanımı Tuğba'yı nişanlamış olduk! 

Sonra faaliyet sorumluları konuşmayı başlattı, mağaraya ilk kez girenler devam etti ve Turgay sonlandırdı. Ama tabii ki eskiler de bu arada dilinin dizginini tutamadı. Onlardan biri de bendim. Nasıl tutarsın ki? İnsanlar için bazı şeyler zamansızdır. Belki 10 kez yapmışsındır ama her seferinde ilkinmiş gibi bir duygu kaplar içini ve anlatmak istersin. Mağaracılık da benim için zamansız bir uğraş ve hümak… Çok şey kattı bana epey çok şey. Hatırımdan hiç silinmeyecek anlar, duygular. Bir gün bir sevgili, bir gün bir ev arkadaşı, ilk günden beri çokça dost. Bu gün oldu kendi kendime adım atmak için bana yol çizdi. Unuttuğum şeyler varmış meğer bana onları hatırlattı. Değişimden kaçamıyor insan hatta kısacık bir zaman zarfında neler ne kadar değişebilir aklı almıyor. Çok sevdiği bir insan bir anda yüzüne bakmaz oluyor örneğin ya da dün bamyayı hiç sevmezken bugün seviyor oluyor… Ama hümak hiç değişmiyor, 1988 yılından beri bize yuva oluyor. Anının bu noktadan sonrasını tahmin edersiniz, faaliyetin son günüyse alkol izni de verildiyse şarkılar, danslar, ağlamalar, gülmeler, bol bol konuşmalar. Bazen de susup sessizce izlemeler. Bizi izlerken aklımda hep şu cümle,

Bir gün gözleri kapandığında, kalpleri sonuna kadar açık olacak.


r*

0 yorum:

 

İletişim

Bu blogda yazar olarak yer almak ve katkıda bulunmak istiyorsanız, blog yöneticileri ile iletişime geçmeniz yeterli olacaktır.



Blog Yöneticileri

HAKKINDA

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu (HÜMAK) 1988 yılında kurulmuştur. Kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde araştırma ve eğitim faaliyetlerine devam etmektedir.

AMAÇ

Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu 'nun (HÜMAK) çok yazarlı resmi ve gayrıresmi paylaşım ortamıdır.

Kafasından bareti eksik etmeyen tüm mağaracıları aramızda görmekten keyif, zevk, haz ve gurur duyarız, hoşnut kalırız..