Bölge: Karadeniz
İl: Kastamonu
İlçe: Devrekani
Köy: Sarpunalınca Köyü
Faaliyet Tarihi: 28-31 Ekim 2021
Anıyı Yazan: Rumeysa Toper
Faaliyet Sorumluları: Can Tarcan, Emir Çağan Yıldırım, Metehan Çetin
Yine, yeniden ve pek çok defa daha olmasını dileyerek ben!
Tabii ki yine tüm romantikliğim ile buradayım. Hevesim, baretim ve botlarım da
benimle birlikte! Öyle bir heves ki yazının buraya kadarki kısmını daha
faaliyete gitmeden yazmaya başladım. Buna sabırsızlık demek daha doğru olabilir
aslında. Uslanmaz bir sabırsızım evet ve bundan hiç pişman değilim. Sabırsızlık
hep kazandırdı bana. Siz yine de bana uymayın tabii! Sabırsızlık, acelecilik ve
muadillerinin kaybettirdiğini söyleyen büyükler de var. Yalnız sabırsızlık ile
hızlı karar vermek arasında fark var, bunun da altını çizmek lazım. Demem o ki
can havliyle birine veya bir şeye tutunanlar mutlaka büyüklerin sözlerini bir üstlerine
alınsınlar 😊 Bu cümleleri şu an metrodan yazıyorum, az sonra
Beytepe durağına gelmiş olacağım ve birkaç saat sonra mağaraya doğru yola
çıkmış olacağız…
Bir o yana bir bu yana bir öyle bir şöyle oturmaların
ardından neyse ki otobüse bindik ve otobüs Devrekani’ye doğru yola koyuldu.
Tıngır mıngır giderken bir paaaat sesi ve otobüs bir anda fazla tıngırdamaya
başladı. Lastik patlamış… Neyse biz çektik otobüsü kenara derken bir bağırtı
gürültü koptu! Meğer bizim lastik patlayınca yola sıçramış, arkamızdaki araç da
ha çarptı ha çarpacak zor kurtarmış kendini. E tabii bu durumun sinir harbiyle
de bize dayandı adam. Biraz bağırtı biraz küfür biraz polis biraz tuvaleti
gelmiş hümaklılar derken yol desteği geldi, tekerleği değiştik ve tekrar tıngır
mıngır yola. Şu an diyorum ki iyi ki yolda o kadar vakit kaybettik. Zira bu
sayede kamp alanına sabah varmış olduk, aksi türlü gece varsaydık çadır
kuracağız derken yaşam savaşı içinde donarak ölebilirdik! Tabii ki mübalağa
yapıyorum ama hava gerçekten müthiş soğuktu ve ben kampın ilerleyen
zamanlarında ne olur gece gelmesin diye bir köşede oturmuş dua ediyordum.
Yolda
fütursuzca uyuduktan sonra payıma düşen tabii ki mağaraya ilk ekiple girmek
oldu. Öncüm Ece, artçım Baho, ortada mis gibi insanlar ve canımız Sarpunalınca
mağarası. Kaçınılmaz bir şekilde Baho’nun gazabına uğrayarak mağaraya oldukça sulu
bir giriş yaptık. Çünkü neden ıslak yol varken kuru yolu tercih edelim? Ruh
hastası mıyız biz? Cevap veriyorum evet. Her şeye rağmen Baho’yu seviyorum iyi
ki artçımdı. Velhasıl kelam bol bol inip çıktıktan güzelce de bir ıslandıktan
sonraaa ışık göründü ve biz mağaranın arka çıkışına varmış olduk. Ekibin biraz
dinlenmeye ve ısınmaya ihtiyacı vardı o yüzden güzelce atıştırmalıklarımızı
yedik, ateş yakıp ısınmaya çalıştık. Mağaradan değil de dışardan mı dolansak
diye diye zaman biraz geçti ve en mantıklı kararın geri mağaradan dönmek olduğu
sonucuna vardık. Popomuza nişadır sürülmüşçesine bir hızla mağaradan çıkmaya
koyulduk ve başardık.
Botlarımızdan gelen fışk fışk sesleri eşliğinde kamp
alanına geldik. Kamptakiler bizi ezogelin çorbası ile karşıladı. Biraz çorba
biraz mağara birası bir de ateş oooh kendimize geldik! Bende dur durak bilmeyen
bir enerji bir sonraki ekibi de mağaraya yolcu etmeye gittim. Hop geri döndüm,
hala yerimde duramıyorum hop mağaraya tekrar gittim. O esnada Utku, Kerem, Kuzu
ve Burhan mağaranın üst tarafında döşeme yapıyorlardı. Onlara lojistik destek
atıp çay ve kahve götürdük. Orada öyle akşamı ettik. Kampa varınca yemekler
pişmişti ama ne yemekler… Patlıcan musakka ve makarna ÜÜÜÜFFFHHH! Güzelce
doyduk ve kaçınılmaz olarak gözlerimizi ateşe dikip hipnotize olmaya başladık.
Benim yine babaanneliğim tuttu ve ben erkenden uyumak için çadırıma gittim.
Şimdi bu noktada havanın -374623756328 olduğu Kastamonu’da tek başına kalan
Rumeysa için 1 dakikalık küfür duruşu yapıyoruz arkadaşlar çünkü 2 saat sonra
dişlerimin birbirine vurma sesiyle uykumdan uyandım. Ama zamanlamam müthiş!
Burak Kadir’in keyif saatine denk düştüm. Orada olanlar orada ve midemizde
kalsın isterim ihihi. Bir süre sonra donacak olsam da uyumak için ant içmiş
olduğumdan tekrar TEK kaldığım çadırıma geri döndüm ve uyudum ya da soğuktan
bilincimi kaybettim emin değilim.
Güneş ışıkları gecenin soğuğunu kırmaya başladı ve bilincim
tekrar yerine geldi. İlk ekip mağaraya gitmiş, kahvaltı hazırlanmaya başlanmış bile.
Kahvaltımızı yaptık, sohbetler ettik. Keyifli ve huzurlu bir sabahtı benim
için. Özlediğim ve biraz da olsa bu özlemi giderdiğim bir sabah… Sonra bu sefer
de Egemen ile döşeme ekibine lojistik desteğe gittik ama oraya gram güneş ışığı
vurmuyor ve ben gene donuyordum. Sanırım bu anıya mutlu son yazamayacağım… Ama
neyse ki Egemen ve Töre gelip yürüyüş teklifinde bulundu ve biz ormanı keşfe
çıktık. Büyülü bir yürüyüş oldu bizim için, önümüzde loş ve yemyeşil bir orman,
yerlerde siyahlı kırmızılı mercanımsı mantarlar… Dedik ki güneş alan bir yer
bulup az dinlenelim. Mis gibi bir yer bulduk. Töre bize yastık oldu, arkamızda
bir ağaçkakan ağacı kakmakla meşguldü ve biz çok tatlı bir uyku uyuduk.
Bu
esnada başkanlar ekibi mağaradaydı. Evvet başkanlar ekibi. Kim bu ekip; Turgay
ve hanımı Tuğba (kendisi eş durumunda ötürü ekibe dahil oldu, başkan değil), Utku, Bahadır, Melike, Nart, Beyza, Emir ve Mert. Bu ekip bizim
aksimize kutsal bir görevi yerine getirmek üzere mağaraya girdiler. Turgay ve Tuğba’nın
evlenme merasimi… Duyduğuma göre Turgay Tuğba’ya suda evlenme teklif etmiiiş!
Üstüne bir de galeride nikah kıymışlar! İyisi mi siz yine de mağarada olanları
o an mağarada olanlara sorun. Ben dışarda olanlardan devam edeyim. Dışarıda
olansa hayatlarını paylaşmak arzusuyla birleşen, birbirlerini seven bu iki
güzel insan için gülümseyen bizler… Bırakın evliliği bir insanın bir başka
insanı sevmesi hep büyülü gelmiştir bana. Bir an durun ve bir insanı
sevdiğinizde hissettiğiniz o duyguları düşünün, ona baktığınızda, o konuştuğunda.
Karnınızdan hatta bacaklarınızdan doğru vücudunuza yayılan bir karıncalanma,
bir enerji hissedeceksiniz. Bunun tanımı büyülü değil de ne olabilir ki? Ben
birbirini bulan bu iki şanslı insana bir tur daha kadeh kaldırmak istiyorum.
Hadi siz de bana katılın elinizde ne varsa artık; çay, su, bira, hiçbir şey ve
tokuşturun onlar için “Sevginiz ve huzurunuz daim olsun!”. Sevmek ifade etmenin
ötesinde o ifadeyi unutmamaktır da, dilerim biz de sizin gibi hafızamızı güçlü
tutmayı başarırız!
Nerede kalmıştım? Hah. Biz uyuyorduk ve mağarada bir kutlama
yapılıyordu derken uyandık ve kampa geri döndük. Şeyma annemiz yine bizi
doyurmak için ateşin başına geçmişti. Bakın ben bir pilav delisiyim, pilav
yemenin ötesinde güzel bir pilav yemek hele bir de o güzel pilavı kampta yemek…
Şeyma’nın öpülesi elleri var ne diyebilirim ki! Yemeklerimizi yedik, herkes
diyarında muhabbetinde… Faaliyetin en sevdiğim kısmı geldi. Tahmin edersiniz ki
konuşma yapmak. Bu kadar sayfa anı yazan birinden başka türlüsü de beklenemezdi
zaten. Çünkü kelimelerden ve gülümsememden başka hiçbir şeyim yok. Durun durun
konuşmalardan önce ne olduğunu söylemedim! Çok ateşli bir andı… Ciddiyim!
Yüzüklerin kurdelesini Inferno ateşten aldığı bir dal ile yaktı ve biz Turgay
ile hanımı Tuğba'yı nişanlamış olduk!
Sonra faaliyet sorumluları konuşmayı başlattı, mağaraya ilk
kez girenler devam etti ve Turgay sonlandırdı. Ama tabii ki eskiler de bu arada dilinin dizginini tutamadı.
Onlardan biri de bendim. Nasıl tutarsın ki? İnsanlar için bazı şeyler
zamansızdır. Belki 10 kez yapmışsındır ama her seferinde ilkinmiş gibi bir
duygu kaplar içini ve anlatmak istersin. Mağaracılık da benim için zamansız bir
uğraş ve hümak… Çok şey kattı bana epey çok şey. Hatırımdan hiç silinmeyecek
anlar, duygular. Bir gün bir sevgili, bir gün bir ev arkadaşı, ilk günden beri
çokça dost. Bu gün oldu kendi kendime adım atmak için bana yol çizdi. Unuttuğum
şeyler varmış meğer bana onları hatırlattı. Değişimden kaçamıyor insan hatta
kısacık bir zaman zarfında neler ne kadar değişebilir aklı almıyor. Çok sevdiği
bir insan bir anda yüzüne bakmaz oluyor örneğin ya da dün bamyayı hiç sevmezken
bugün seviyor oluyor… Ama hümak hiç değişmiyor, 1988 yılından beri bize yuva
oluyor. Anının bu noktadan sonrasını tahmin edersiniz, faaliyetin son günüyse
alkol izni de verildiyse şarkılar, danslar, ağlamalar, gülmeler, bol bol
konuşmalar. Bazen de susup sessizce izlemeler. Bizi izlerken aklımda hep şu
cümle,
“Bir gün
gözleri kapandığında, kalpleri sonuna kadar açık olacak.”
r*
0 yorum:
Yorum Gönder